29 Eylül 2012 Cumartesi

Pavyon Karısı / Seks İşcisi


BirGün gazetesi yazarı Necmi Erdoğan’ın Seks İşçisi başlıklı röportajını okuyunca ister istemez aklıma geçmişten anılar geldi.

‘Seks işçisi, geçmişten anılar’ kelimeleri  sizde muzip düşünceler ve alaycı dudak kıvırmaları oluşmuş olabilir ama baştan söyleyeyim sizi hayal kırıklığına uğratacağım.

Anneannem hayatta iken, yaz tatillerimizin büyük bir bölümünü onun yanında geçirirdik. Daha doğrusu babam bizi postalardı ama sanmayın ki şikayetçiydim. 11 yaşıma kadar her şey anannem ile güzeldi,  ta ki yolda yürürken geçirdiği beyin kanaması sonucu bizi bırakıp, ışık olup gidinceye kadar.

Oldum olası meraklı bir yapım vardır, her şeyi dikkatlice inceler izler, araştırırım, bunun yanında çocukken yeni bir şeyleri öğrenmenin en kolay yolu ise büyükler konuşurken dinlemek; bunun için kulaklarımı/gözlerimi dört açardım.  Dedim ya meraklı tazeyim. İvirini civirini sorar öğrenirim!

Annemi sorularımla bayılttığım günün birinde  ‘piçin babası’nı da soracaksın’ dedi.

-       Anne ‘piç’ ne demek? 
-       Babası olmayan çocuk,
-       Niye babası yok,
-       O kadar çok ki, hangisi bilinmiyor,
-       ??????? (nasıl bilinmiyor yaaaa)

Canım annem, küçücük çocuğun kafasına niye böyle şeyleri sokarsın? Ayrıca ilerleyen yaşlarımda bu yorumunu çok ayıpladığımı belirtmeden geçemeyeceğim. 

Sanırım 7 – 8 yaşlarımdayım ananne’deyiz, karşı komşu cıvıl cıvıl 2 küçük çocuklu bir hanım. Davetsiz şekilde sürekli gelip gidiyor. Kocası Durmuş Efendiyi soruyorlar. Orda, burda, şurda…. Durmuş’u bulana aşk olsun.

Ayşe hanım bir sabah hırpalanmış, gözü yaşlı bir şekilde geldi. Hemen odaya kapanıldı. Güya çocuklar konunun dışında tutulmak istendi. Evde büyük bir salon camlı kapılar ile ikiye ayrılmış. Onlar camlı odanın bir tarafına geçti, ben ise  diğer tarafına.

Ses çok net ama görüntü yok! Olsun….

Ayşe hn’ın kocası gece pavyonda çalışan bir hanım ile eve gelmiş. Kadını yatak odasından kovmuş, bunlar yerleşmiş. Kadıncağız ağzını açında yemiş yumruğu, tekmeyi sabahı sabah etmiş. Sabah bir posta dayak eşliğinde kendini evin hizmetçisi olarak bulmuş. Ayşe, Pavyon Karısına hizmette kusur etme!....

Minik hafıza dağarcığıma, başta pavyon karısı olmak üzere bir sürü yeni kelime ve  olay yerleşti iyi  mi? Nasıl bir şey bu pavyon karısı? Evin babası eve başka bir kadın getirebiliyormuş!

Ben kendisini hiç görmedim. Zaten bir müddet sonra da evimize döndük. Merak her şeyden beter, elbette ki bu konunun daimi takipcisi oldum.

Bu hikayede Ayşe hanım mı muzdaripti? Yoksa bin kaplan gücündeki Durmuş efendi mi? Kolay mı 2 karı ve 2 çocukla uğraşmak.  Durmuş efendi’nin suçu ne? Payvon karısı fettanlığıyla baştan çıkarmıştır adamı. Ayşe hanım kadın olamamışsa, Durmuş efendinin suçu ne?

Durmuş efendi, pavyon karısını  bir kaç yıl sen benim karımsın diye güzelce idare etti. Yeni gıcır gıcır otobüs almış, senetleri de pavyon karısına kitlemiş. Yeni bir otobüs kaç para hiç fikriniz var mı? Demek ki pavyon karısı tutulan bir kadınmış. Durmuş efendi  bir otobüsle de yetinmedi tabi ki... Pavyon karısı sıfırı tüketince kıça bir tekme, haydi uğurlar ola! Gelsin başka pavyon karısı!

Durmuş efendi ve Ayşe hanım hiç boşanmadı. Durmuş efendi para kazansın diye ses çıkarmadan oturdu, belki de göstermelik birkaç dayak yedi. Ayşe hanımın günahı boynuna, onun bu hikayedeki asıl rolünü hiç öğrenmedim. Bu tarz ezik, şahsiyetsiz kadınları sevmememin  temeli Ayşe hanımdır.

Durmuş efendi ise ilerleyen yıllarda namus kumkuması hatta badem bıyık bile oldu diyebiliriz. Kızını boynuzlayan damadını,  bu sebepten feci şekilde  dövdüğünü bile duydum. ‘Dinime küfreden Müslüman olsa’ diye atalarımız boşuna söylememiş.

Çocuk yaşlarımda kadınların para için sömürülüp, para bitince de kıçlarına nasıl tekme vurulduğunu, Durmuş gibi pezevenkleri, Ayşe gibi şahsiyetsiz ezikleri çok iyi öğrendim. Ara ara o pavyon karısının sonunu da merak ederim. Gözümün önüne hiç iyi şeyler gelmez.

Size başka bir pencereden de hikaye anlatayım; 20’li yaşlarımın başında tesadüfen, gündüz hemşire, gece pavyon çalışanı bir kadına rastlamıştım. Kirli sarı saçlar, siyah-sarı bir ten, kilolu bir vücut ve yılan bakışlar. Hastaneye yeni düşmüş hemşireleri oltaya düşürme çabaları ve tüm marifetlerini ulu orta anlatan kişilik yapısı… Günün birinde öksüz ve yetim kalan 15-17 yaşlarındaki  yiğeni buna sığınır, zavallı kız nereden bilsin cehenneme düştüğünü. Kadının birlikte yaşadığı dostu bu kıza tacizde (!) bulunur; sermaye olma korkusuyla genç kız, boynuna ilmek geçirerek, hikayeden çıkar. Kadın tacizi daima reddetti ve adamı korudu. Hastane yönetimi ise yıllar önce yapması gerekeni yaptı ve kadını meslekten ihraç etti.


Uzun bir girizgahtan sonra Necmi Erdoğan’ın röportajına dönersek;


Burcu, 16 yaşında görücü usulü ile evlenmiş; 17 yaşında çocuk sahibi olmuş; bir yıl sonra da eşinden ayrılmış ve seks işçiliğine başlamış. Kızı şimdi başka bir şehirde üniversitede okuyor. Ankara’nın merkezi bir semtindeki sobalı bir evde oturuyor ve çalışıyor.

>>Sen olsaydın kendine ne sorardın?
Bilmem ne sormazdım. Bak o da güzel bi soru oldu şimdi. “Nasıl başladın”ı sormazdım en azından.

>>Niye sormazdın?
Sorgulanmak istemediğim içindir belki de. Onun için zaten bu işi yapıyorum. Onun için hayatımı verdim, her şeyi reddettim. ***nın para edeceğini nasıl öğrendin gibi bi soru olabilir hani…

>>Nasıl evlendin?
On altı yaşındayken ailem beni mahalle arasındaki dikiş-nakış kursuna gönderdi. Oraya kadınlar erkek çocuklarına kız bakmaya gelirlerdi. Öyle muhafazakâr bi yerde oturuyoduk. Ailem bana “Kapan” diye baskı da yaptı. Ben de mahsustan evden çıkarken kapatıp evin ilersine gittiğimde açıyodum. Onlara hep görmek istediğini gösteriyodum; ama bi taraftan da kendi istediklerimi gizli de olsa yapıyodum. Ben yapmak istediğim hiçbi şeyi yapamadım.

Şimdi kızıma uyguluyorum bunları en azından. O yüzden kızımı yanımdan uzaklaştırdım. Dedim ki kendi yapamadıklarım üzerinden çok fazla üstüne gidebilirim. Bi insana oku demek de aynı okuma demek gibi bişey. Aynı baskı.

Evleniceğim adamla yarım saatlik bi görüşmemiz olmuştu bi parkta. Çünkü yalnız görüşmemize izin vermiyolardı. Şunu sordum: “Kot pantolon giymeme izin verecek misin evlendiğimizde?” “Veririm, neden olmasın” dedi. “Tamam”, dedim, “kabul ediyorum”.

O evliliğin olmayacağını biliyodum zaten. Amacım evlilik yapmak da değildi ama hamile kaldım. Aileme denedik olmadıyı göstermem gerekiyodu. Dövülmek, aldatılmak bile bizimkilere göre bi ayrılma sebebi değildir. Erkek yapar. Sol kaburgamı kırdı eşim. Hala nefes aldığımda acır. Ailemin evine gittiğimde, “N’aptın da böyle yaptı?” dediler. N’apabilir ki bi insan kaburgasını kırdırıcak kadar? Neydi ya sebep? Çok uyduruk bi şeydi hatırlamadığıma göre.

>>Sen mi bitirdin?
Evet. Önce beni çocukla tehdit etti. Her şeyi göze aldım. Onun da ayrılmakla ilgili sebepleri vardı aslında; o da beni çok istemiyodu. Çünkü eşimin eşcinsellerle de ilişkisi vardı. Sonradan öğrendim. Şimdi düşününce, ikimiz de sanki birbirimize mecbur kalmışız gibi. Bu kadar şiddet uygulaması bu yüzdenmiş...

>>Sen epeydir yapıyorsun bu işi. Eskiye göre bi fark var mı?
Ulus’ta da, Maltepe’de de çalıştım. Artık hiçbi yere çıkmadan, İnternet üstünden çalışıyorum. Evimde oturuyorum, müşteri bana geliyo. Gece kulübünde kırk tane kadın sıraya diziliyo, adam içimizden hangisini beğenirse alıp götürüyodu. Bardan çık, otele git, ordan çık… O kadar meşakkatli ve yorucu ki. Başka bi yere gidiyosun bi defa... Bi on yıl önceki müşterilere, bi de şimdiki müşterilere baktığımda, şimdi biraz daha korkuyolar kadına şiddetten.

O zamanlar çok şiddet görmüştüm. Mesela benim boğazım kesildi. Kaçırıldım, tecavüze uğradım. Şimdi en azından evimdeyim ya, daha korunaklı hissediyorum kendimi. Şu evleri görmek bi müşteri geldiğinde bana cesaret veriyo. Bağarsam biri duyar düşüncesi. Ama o zaman adamın arabasına biniyosun, evine gidiyosun; herşey onun elinde.

>>Peki, kadınlar açısından başka ne gibi değişiklikler var?
Çok. Mesela önceden kadınlar kendi kazandıkları parayı bi erkeğin kölesi olup ona yediriyolardı. Pezevenge, dostuna. Erkek şiddetinden gel, sonra tekrar bi erkek bul; dönüp dolaşıp aynı noktaya git. Benim bu olmadı hiç hayatımda. Hiçbi zaman olmadı paramı yiyen, döven. Buna asla izin vermedim. Zaten bunlara hayır dediğim için hayatımdan bu kadar şeyi verdim. Akıllı bi kadındım.

>>Biraz da müşterileri konuşalım. Var mı hala “Seni bu hayattan çekip çıkarıcam” diyen?
A tabi canım, olmaz mı? İki duble içtikten sonra “seni oturtucam”. “Kucağına mı oturtucaksın?” diyorum. Ben oturmak istemiyorum. Biri beni oturtmasın mümkünse; bıraksın. “Niye bu işi yapıyosun? Yapma.” En çok verdikleri örnek de temizlik yap. Ya neymiş temizlik bu ülkede? Niye bi tanesi de başka bi şey demiyo bana? Tek seçenek temizlik mi? E ben de temizlik yapıyorum, sizin pisliğinizi temizliyorum. Hiçbi fark yok.

>>Ankara’nın farklı yerlerince çalışmışsın. Çankaya’sıyla Ulus’u...
Çok farklı. Bi defa Ulus’a gelen insanların yüzde doksanı muhafazakar kesimden. “Seni de Allah kurtarsın”, “Bu işi yapan kadınlara benzemiyosun” gibi lafları duyunca o adam benim için bitmiş oluyo. Bu işi yapan kadınlar neye benziyo? Öbürü neye benziyo? Ben farklı değilim ve bu işi yaptığım için sen benim yanımdasın. Yapmayan, evindeki kadını çok istemiş olsaydın şu anda evindeydin. Adam benle seks yapıyo, sonra “Sıcak suyun var mı? Bi abdest alabilir miyim?” diyo. Benim için sıkıntı yok, senin için bu kadar kolaysa. Veyahut da “hakkını helal et” diyo giderken. O beni çok rahatsız ediyo. Neyi helal ediyim? Haram ne, helal ne? Bastıran ve bi o kadar da her şeyi yaşayan bi toplumuz. Her şeyi yapıyoruz ama üstü kapalı.

>>Zengini fakiri filan fark ediyo mu?
***in rütbesi mi olur, *** ***tir. Ama tabi zenginler daha cimri. Parayı verirken daha çok hesap yapıp karşılığını daha çok alıyo.

>>Genel olarak memleketin zenginlerine, fakirlerine ne diyosun?
Niye bana babamın bıraktığı bi ev miras kalmıyo? Niye benim bi arabam yok? Bi kafeye gidiyorum, bakıyorum adam çok rahat. Hayat ona bu rahatlığı vermiş. Ben o rahatlığın onda birini almak için hayatımdan neler verdim? Heralde hep de böyle olcak. İşte “Böyle gelmiş böyle gitcek” demek de zaten her şeyi kabul ettiğimizin göstergesi. Ben ve benim gibiler böyle düşündüğü için o zengin oldu. Ve ben hala o yüzden fakirim. Böyle düşündüğüm için.

>>Kendine fakir…
Tabi ki fakirim. Evi görüyosun. Lüks hiçbi şeyim yok. İşe gittiğim evleri, yaşantıları, bi milyar iki milyarın bi saatte nası harcandığını gördükten sonra, evet, ben fakirim.

>>Yaşadığın olayları aklından siliyor musun?
Siliyorum. Mesela müşteriyle geçenlerde çok büyük bi problem yaşadım bu evde. Adam ayakkabısıyla boğazıma bastı yüz milyonu geri almak için. İki yüz milyon vermişti, boşalamadığı için yüz milyonunu geri istedi. Çok uğraştım, olmadı. Adam da gayet şık bi adam; eminim toplumda saygı da görüyodur. Ama burda yüz milyon için bana öyle bi şiddet yaşattı…

Eskiden olsaydı çok acı çekerdim. Ama şimdi o adam gittikten bi saat sonra başka müşteriyi aldım. Demek ki canım acımıyo benim artık; böyle bi olay da benim psikolojimi bozmuyo. Hiçbi şey olmamış gibi yaşıyorum yani. Bu da garip.

>>Peki, kızın var, komşun var… O trafiği nası idare ediyosun? Bi kısmı bilmiyo en azından?
Mesela komşum benim ne iş yaptığımı biliyo ama onun bildiğini ben bilmiyomuşum gibi davranıyorum. Aileme gittiğim zaman tabi ki eski bekledikleri şey yok; bi mücadele verdim onlarla da. Babama anlattım günlerce oturup. Uyuşturucu kullandığımı söyledim. Bi şeylerden korkmanın bu kadar anlamı yokmuş. Benim ailem aşiret; hepsi burdalar. Ben buna rağmen başka şehre gitmiycem dedim. Rahatsız oluyolarsa onlar gitsinler. Niye ben gideyim? Ama tabi kızıma anne, aileme onların görmek istediği kız, müşterime çok iyi bi dişi, bakkala ayrı bi şey. Bi sürü maske. Bazen hangisiyim ben diyorum. Hepsi mi? Hepsi.

>>Kimleri kendine yakın buluyosun?
Mesela taksiciler sosyalleştiğim kişiler. Mahallenin ayakkabı boyacısı var; bi merdiven altında yaşıyo; gelir benim evde yıkanır, çamaşırlarını yıkarım. Ararım, “Amca nerdesin? Gel çay yaptım, kahvaltı yapalım” derim. Kendimi mutlu hissediyorum öyle. Çünkü beni tanımıyo. Hiçbi şeyimi bilmiyo. Yoksa problem çıkıyo. 

>>Geleceğini düşününce endişe ediyo musun?
Yok. Yirmi yıl önce de bi gelecek vardı önümde, korkmamıştım; yirmi yıl sonra da yine bi gelecek var, korkmuyorum. Kendim özel sigorta ödüyorum. Altı yıl sonra ordan emekliyim. Bi ev aldım. Kiram olmaz. Bi şekilde de hayatımı sürdürürüm.

>>Peki, seks işçileri örgütlenebilir mi?
Seks işçileri gününde bi konferans vardı; protokol gibi ön sıraya dolmuşlar. Ellerinde laptop. ******* ben, muhasebemi tutan onlar! Seks işçilerini seviyoruz diye dilde haklarını savunsalar da asla aynı evde yaşayamazlar. Bunu oturucaksın, bildiğin dilde anlatıcaksın. Sokak örgütlenmesi lazım. Ama zor; örgütleriz de baya çaba göstermek lazım. Translar bu anlamda daha iyi. Çünkü polis biyolojik kadınlara trans kadınlar kadar çok şiddet uygulamıyo. Bi de biçok kadın çocuğum duymasın, görmesin diye gitmiyor hiçbi yere. Bu yüzden örgütlenemiyo. Çocukları var, evlerinde olmaları lazım. Trans kadınlar bu yüzden daha örgütlüler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder