20 Şubat 2013 Çarşamba

Mutlu İneklerin Ülkesi, İsviçre



Bana İsviçre’yi  kelimelerle ifade et deseniz;  kar, dağ, soğuk, saat, banka, tarafsız ve sıkıcı kelimeleri ile size tanımlayabilirdim. Bu tanımlamalar yüzünden ‘görmesem de olur’  dediğim ülke sıralaması içinde yer almaktaydı tâ ki, yurtdışı atarımızın gelip, orası burası şurası neresi diye gidecek yer bulamayıp, ‘üfff bu sefer de İsviçre olsun bari nasıl olsa bir ay sonra ABD seyahatimiz var’ diyene kadar.

Zürih’e gitmeye bu koşullarda karar verdik ve kendimizi İsviçre B.Elçiliği kapısında bulduk, vizemizi aldık; uçak biletlerimizi de promosyon yakalamışım ki; ohhh değmeyin keyfime.

Lakin daha otel bakmamıştım. Aman Allah’ım, internetten girdiğim düzinelerce otelde banyo tuvalet ortak, üstüne üstlük  oda ücreti ise  anasının nikahı.  Haydaaaaaaaa!

Gittiğim bilimum 5* otellerde bile,  tuvaletleri yanında götürdüğü minik çamaşır suyu şişesiyle dezenfekte eden ben, ortak tuvalet kullanacağım, hem de €’ları basacağım! Mümkünatı yok! Biletleri yakarım daha iyi! Eş, dost, akraba, İsviçre’liler temizdir, şöyledir, böyledir diyor. Nafile….

Güç bela 3* otel buldum, oda da tuvaleti banyosu var, fiyatı da uygun bu sefer de otel acaba çok mu kötü diye  karalar bağladım. Girdiğim tüm sitelerde şehir görüntüsü karanlık ve kasvetli gözükünce mideme ağrılar saplanmaya başladı. Bu seyahatte beklentimi hayli düşük tutmaya karar verdim.

Uçağın Zürih’e inişi esnasında, pist kenarında işaret betonunun üstünde duran iri bir kuş gördüm, yanlış görmüşümdür diye gözümü açtım kapattım. Hayır yanlış görmüyorum. Bildiğin, kartal bu! Dünya da kartal kalmış demek ki! Etraf yeşillik, ağaçlar falan var  ama şehir dışı genelde böyle oluyor diye kaileye almadım.

Uçak’tan indik, ara trene bineceğiz, bir tabela ‘Heidi’ye gider’ yazısını görünce gülümsedim. İngiltere metrosunu anmadan geçmeyelim dedik ve insanı bezdiren anonslarından birini ‘please mind the gap’ diyerek, trene bindik.

Tren’de bir inek sesi duydum gibi oldu, herhalde bana öyle geldi dememe kalmadı yine ‘möööö’,  ‘ineğin biri  trene mi bindi acep’ diye etrafıma  baktım. Sonra gözüme trenin camı çarptı, cam morardı ve inek görüntüleri  çıkarak ‘möö’ lemeye başladı. Ben orada kendimi kaybedip kahkahaları bastım.  

Havalimanından otele tren ile geçtik, otelimiz Hauptbahnhof'a çok yakın, elimle koymuş gibi oteli buldum. Otele girdik, kapının yanında duran şemsiyeleri görmezden geldim.  Kötü çıkar diye beklediğimiz otel her türlü hijyen koşullarımdan tam not aldı.  

Karga boku saatinden evvel yola çıktığımız için yorgunuz ama olsun, şunun şurasında 4 gün buradayız diyerek kendimizi sokağa vurduk. Her seyahatte ‘rehber’ ben olduğum için bu görevi bu sefer bizim 4. Numaraya yıktım. Kardeş’ciğim elinde harita ile bir bütün oldu ama Zürih sokaklarında ne nereye nasıl çıkar, artık 40 yıllık Zürih’li gibi bilir.


Şehrin toplu taşıtım ağı elektrikle çalışıyor ve vızır vızır işliyor. Elektrik işini nükleer santralle çözmüşler ama adamlar İsviçre’li olduğundan nükleer santrali patlatmayacaklarına eminim.

Kaldırımlar var ile yok arası; bir ülkede kaldırım ne kadar alçak ise medeniyet seviyesinin yüksekliğinin ölçüsüdür. Kaldırım yükseldikçe mağara formatına doğru gidiyoruz.

Karşıdan karşıya geçerken çok korkarım; çünkü  insanın üstüne doğru  hızlanıp arabayı sürüyorlar. İsviçre’de ise tam tersi, yaya her yerde öncelikli. Şimdi bana Avrupa’da zaten öyle diyeceksiniz ama öyle değil işte, farkı yerinde anlayacaksınız.

Hayli pahalı bir şehir, kim bilir belki de göç almamak içindir. Alışveriş meraklılarına üzücü haber.

Heteroseksüel nüfus fazla, kilo sorunu yok, yaşlıları  dinamik, kadın ve erkekler bacak güzelliklerini ve formlarını korumayı, bisiklete borçlular.

Yollar tertemiz, en ufak çöp kırıntısını bulamazsınız.

Bu arada seçim öncesine denk gelmişiz, bir politikacının parkta konuşması vardı ve yanındaki  elma sepetinden dinleyicilerine elma dağıtıyordu. Ne bileyim, çeyrek altın, çamaşır makinası, gıda/yakacak yardımı olmadığı için burun büküp hemen oradan uzaklaştık ama bu çömez politikacıyı Ankara’ya davet edip, politikanın inceliklerini öğretmek farzdır dedik.

Her yer ağaç, göl, nehir, nehir, dağ, göz  tırmalayan mimari yapılara rastlamak mümkün değil.

Sokakta cep telefonu ile konuşanlara biraz tuhaf bakıyorlar, iş peşimi bırakmadığı için sokaklarda çok konuştum o yüzden kınalayıcı bakışlara maruz kaldığımı belirtmeden geçemeyeceğim.

Benzer bir durum Paris’te Pantheon’da başıma gelmişti ve kibarca binadan çıkarılmıştım.

Medeni toplumların, medeni insanları; işyerim  tatil dinlemiyor.

Şehrin içinde Limmat nehri var, kuğularla birlikte yüzüyorlar. Nehirleri  o kadar temiz ki, parlak bir gün ışığında dibini görüyorsunuz. Kutu kola, pet şişe, araba lastiği, klozet, ayakkabı bulunmaması sebebiyle, İsviçre’lileri çok ayıpladım. Hele o kuğularla yüzmek ne demek? Kuğu Gölü balesi mi yapacaksınız?

Gece hayatı için gidilecek mekanlar var ama genelde insanlar sokaklarda elinde birası, yiyeceği oturup sohbet ediyorlar. Parklar, banklar insanlarla dolu ama taşkınlık yapanına rastlamadım.

Yalnız, her renk ve ırktan kadınların çalıştığı  stripclup’un bir üst versiyonunda bolca var fakat bunu kafamda şablona oturtamadım  ama sonuçta Alman etkisidir diye kanaat getirdim.

Mecburen bir parktaki tuvalete girmem gerekti, ön yargılarımın getirdiği düşünceler ve mecburiyetin verdiği sıkıntı ile kendime küfürler ederek, tuvalete girdim ama bir kez daha beni utandırmayı başardılar. Tuvalet temiz olmanın yanı sıra duş almak isteyenler bile düşünülerek dizayn edilmiş. Bağımlı adedini tesbit etmek üzere atık şırınga bölümü bile vardı.  Fakat görebildiğim kadarıyla boştu.

İsviçre’deki ikinci günümüzü Alp’lere ve Luzern’e ayırdık. Hedefimiz 12 ay boyunca karın eksik olmadığı 3,268 m yüksekliğindeki Titlis Dağı ama önce Pilatus’a uğrayacağız.















Zürih’ten çıktık ve Cennetin başka yüzlerini gördük. Çocuklu evlerin bahçelerinde  trambolini görünce çok sinirlendim. Bizim neyimiz eksik, onların veletlerinden?












İsviçre’lilerin olmazsa olmazı inekler. Her evin en az 2-3  ineği var. Şimdi siz inek çok, et fiyatları ucuzdur diye düşünebilirsiniz ama yanıldınız. İnekler kesmek için değil.

Boyunlarında çıngırak bütün gün özgürce dağ tepe, kesilme derdi olmadan özgürce dolaşıyorlar. Eminim, Hindistan’daki inekler bile İsviçre’de mülteci olmayı istiyorlardır.

Yol boyunca aracın bir sağından bir solundan bakarak, iç geçirdik. 

Millet yaşıyor, biz ise sünüyoruz. Ağaç yok, dağ yok, yeşillik yok, nehir, göl yok. Beton bloklarda, tabiattan uzakta  hayatımızı tüketiyoruz.






























Luzern, Titlis ve Pilatus’un haşmetinden sonra yorgun argın, birazda mahsun şehre tekrar döndük. Dilimizdeki tek cümle ‘millet yaşıyor’.

Gerçi dönüp, İsviçre’lilere sorsak, onlarda bir sürü şeyden şikayet edebilirler ama isterlerse seve seve yer değiştirebilirim. Ankara becayiş isteyen bana ulaşsın.


Evet seyahatimiz neredeyse bitmek üzere geldik 3. günümüze. Göl’de tekne turu.



En uzun turu seçtik. Tekne turu dediğime bakmayın, bildiğiniz gemi. Göl boyunca çeşitli kantonlarda duruyor, yolcu bırakıp, alıyor. Sonradan öğrendim ki, bir yerde inip, orayı dolaştıktan sonra aynı biletle, bir başka gemiye binip, turu tekrar tamamlayabiliyorsunuz.

Zümrüt yeşili, tertemiz bir göl, her yer kartpostal tarzında. Hava çok sıcak, yolculuğumuzun bitiminde  iki ton karardık.

Havanın sıcak olması ve günlerden cumartesi olması sebebiyle, halk kendini göl kenarın atmış, yüzenler, teknesiyle açılanlar, güneşlenenler ….
































Neden İsviçre’de doğmadım ki?

İsviçre’yi anlatmaya kelimeler yetersiz kalıyor o yüzden fotoğraflarla anlatmak en güzeli.



























































Pazar, son günümüz; şehirde gitmediğimiz birkaç yere daha uğradıktan sonra bizi getiren tren ile havalimanına döndük.

Alışverişi çok seven birisi olmama rağmen, fiyatların hayli pahalı olması sebebiyle sadece birkaç ufak şey alabildik, o yüzden alışveriş için ideal bir yer değil, keza lokantalarda hayli pahalı fakat her ülkede olduğu gibi uygun fiyatla yemek yeme koşullarına da sahip. Markete gidin, her türlü sandviç, hazır yemek çeşitleri uygun fiyatla reyonlarda bulabilirsiniz. Zaten, iş çıkışında çalışanların hepsi bu marketlerden yiyeceğini alıp çıkıyor. Yanına birasını veya başka bir içeceğini alıp, nehir/göl kenarında sessizce yiyip, evlerinin yolunu tutuyorlar.



İsviçre’yi gidilmesi gereken yerler listenize ekleyebilirsiniz.

Bu yazımın sonunda, İsviçre Büyükelçiliğinden 'oturma izniniz çıktı buyrun gelin' diye ararlar diye umuyorum. Ararlar değil mi?



















12 Şubat 2013 Salı

Her Derde Deva 'Hindistan Cevizi Yağı'



Asya ve Pasifik ülkeleri  halkların bildiği gerçeklerin,  batılılarca ilk kabulü 1930 yılında Dr. Weston Price’ın Pasifik Adalarına seyahati ile ortaya çıktı. Asya Pasifik ülkeleri halkı neden bu kadar sağlıklı ve batılı toplumların hastalıklarına neden yakalanmıyorlar konulu araştırmanın sonucunda batılıların kullanmadığı, hindistan cevizi yağı bu şekilde ortaya çıkmış oldu.

Sonrasında da unutuldu veya toplum içine yayılmadı diyebiliriz.

Ülkelerin laurik asit kullanımına bakacak olur isek; 1985 yılı verilerine göre  Filipinler 7.3 gram, Endonezya 4,7 gram ve Sri Lanka 4.9 gram, ve  Singapur 2.8 gr, 1995 verilerine göre Hindistan 12-20 gr’dır.

Hinditan cevizi yağının tekrar hatırlanması 2008 yılında ev içi deneysel bir çalışmaya dayanıyor.  

Tedaviyi yapan kişi Dr. Mary Newport Amerikanın bir eyaletinde yenidoğan yoğun-bakım merkezinde başkanlık yapan bir hekim ve 56 yaşında. Tedaviyi yaptığı kişi ise kendisinden 2 yaş büyük olan kocası Steve Newport.

Steve Newport 50 yaşında iken ‘erken Alzheimer’ hastalığına yakalanmış. Çok sayıda ilaç almasına rağmen hastalığı hızla ilerlemiş.

Resim 1. Mary ve Steve Newport. Resmin altındaki karalamalar hastanın tedavi öncesi, tedaviden 14 gün sonra ve 37. gün sonra yaptığı saat resimleri.

Kocasının gittikçe kötülediğini gören Dr. Mary Newport internette çok yoğun bir yayın incelemesi yapmış.  Sonunda Hindistan cevizi yağının faydalı olabileceğine dair henüz tıp dergilerinde yayınlanmamış araştırma yazılarını okumuş ve bu tedavi aklına yatmış. Zaten yapılabilecek fazla bir şey de olmadığı için bu tedaviyi kocasında denemeye karar vermiş. Bir akşam eve dönerken markete uğramış ve oradan sızma Hindistancevizi yağı almış. Ertesi gün kocasının yulaf ezmesine 2 tatlı kaşığı Hindistancevizi yağı koymuş. Daha sonraki günlerde kaşık sayısını giderek artırmış ve 6-7 kaşığa çıkarmış

Tedavi ilk haftadan itibaren etkili olmaya başlamış. 4 ay sonra;

Görme bozuklukları düzelmiş
Yürümesi düzelmiş, tekrar koşmaya başlamış
Yardımsız evdeki işlerini yapmaya başlamış
Ayakkabılarını bağlamaya başlamış
Uzun Sohbetlere başlamış

Bir yıl önce adını unuttuğu bütün, hısım, akraba ve tanıdıkların isimlerini hatırlıyormuş.


Bu tedavi 2008 yılında başlanmış ve belirtilerde geri dönme olmadığı gibi ilerlemeler de saptanmış. Tabii bu düzelmelerin her hastada gerçekleşip gerçekleşmeyeceği maalesef bilinmiyor.

Beynimizin hayatiyetini sürdürebilmesi için enerjiye ihtiyacı var ve öncelikli olarak kullandığı enerji kaynağı da şeker (glükoz). Fakat beyin hücrelerinin glükozu kandan içerlerine alabilmek için insüline ihtiyacları var ama bu insülin pankreastan gelmiyor. Beyin kendi insülinini kendisi üretiyor.

Bildiğiniz gibi unlu-şekerli gıdaları fazla yiyenlerde insülin direnci yani metabolik sendrom gelişir. İnsülin direnci nedeni ile kan glükozu yeteri kadar beyin hücresine geçemez ve beyin hücresi aç kalır.

Alzheimer gibi hastalıklarda beyin hücresine geçen glükoz azalmıştır.

Glükoz yeteri kadar beyin dokusuna geçemezse, enerji yetersizliğine giren beyin dokusu atrofiye olmaya, yani dumura uğramaya başlayarak küçülüyor.

10-20 yıl içerisinde bellek, konuşma, hareket ve kişilik bozuklukları karakterize klasik Alzheimer tablosu oluşuyor.

Glukoz beyinin birinci öncelikli enerji maddesi ama beyin hücreleri yağ metabolizması sonucu elde edilen keton cisimciklerinden de tıpkı glukoz gibi enerji kaynağı olarak faydalanabiliyor. Bu şekilde hücrelerin canlı kalması sağlanıyor. Zaten keton cisimciklerinin beyin kan akımını artırmaktadır.

Keton cisimciklerinin hipoglisemili hastalarda bilişsel fonksiyonları düzelttiği de görülmüştür.

Ketonlar yağ yıkım ürünleridir. Kandaki keton cisimciklerini iki şekilde artırabilirsiniz;

Aç kalarak: Bu durumda vücut yağlarınız yıkılır ve kandaki keton cisimcikleri artar.
Yağdan zengin, yani taş devri diyeti gibi undan-şekerden fakir bir diyet.

Bu tip diyetlere ketojenik diyet de deniyor. Bazı hekimler asidoz yapar diye ketojenik diyetlere karşı çıkıyorlar ama kandaki artan miktar asidoz yapmıyor.

Hindistancevizi yağı;  orta zincirli yağ asitleri (MCT) MCT en iyi keton cisimciği kaynağıdır. Yağların içinde en fazla MCT Hindistancevizi yağında vardır. Hindistancevizi yağının yaklaşık üçte ikisi (%60) MCT’dir.

Hindistancevizi yağında önerilen günlük doz yaklaşık 35mL yani 7 tatlı kaşığı. Bunun karşılığı 20 gram MCT. Bu doz günde 2-4 kez alınır. 1 tatlı kaşığı ile başlayıp zaman içinde 7 kaşığa çıkılabiliyor. Bulantı kusma gibi belirtiler oluşursa bir önceki doz dönülür ve bir müddet sonra tekrar doz artırılır.7 tatlı kaşığı bir öğünde de alınabilir. Bu durumda ketonlar 24 saat kanda kalabilir.

Hindistancevizi yağı doymuş bir yağdır, Yani katı bir yağdır, ama 24oC’de eridiği için sıvılaşır. Zeytinyağı ve diğer sıvı yağlara göre ısıya çok daha dayanıklıdır.

Alzheimer’n dışında ketojenik diyetin kullanılması gereken hastalıklar :

Parkinson
Multiple skleroz
Huntington koresi
ALS (Amiyotrofik lateral skleroz)
Duchenne kas distrofisi
Otizm
Down sendromu
Akut beyin hasarı
Diyabet
Maküler dejenerasyon
Glokom


Saç: Hindistancevizi yağı saçlar için en iyi ve doğal besleyicilerden biridir. Hindistancevizi yağı ile saça düzenli olarak masaj yapıldığında ya da duştan sonra saç şekillendirici olarak kullanıldığında saç derisini kuru bile olsa kepek ve bitlerden arındırır, saçların uzun ve güçlü olmasına katkı sağlar.

Cilt Bakımı: Hindistancevizi yağı cilt için mükemmel bir masaj yağıdır. Tüm cilt tipleri için etkili bir nemlendirici olarak kullandırılabilir ve tüm kış boyunca kuruyan cilt oluşumuna karşı faydalıdır. Yağın, birçok anti bakteriyel ve antiseptik özelliği vardır. Bu sebeple, ciltte oluşan kızarıklık, döküntü, isilik ve kabarmaların azalmasına yardımcı olur. Ayrıca, psoriyazis (sedef), dermatit (cilt iltihabı), egzama ve diğer cilt enfeksiyonların tedavisine yardımcıdır.

Kalp Hastalıkları: Hindistancevizi yağında bulunan yüksek miktardaki doymuş yağ asidi oranı ilk etapta yanlış bir anlamaya yol açarak yağın kalp için iyi olmadığını akla getirebilir. Ne var ki; bu yanlış anlamanın tam aksine, %50 oranındaki laurik asit ihtiva ederek yüksek tansiyon, yüksek kolesterol seviyesi de dâhil olmak üzere çeşitli kalp problemlerinin önlenmesine yardımcı olur. Laurik asit orta zincir uzunluğuna sahip olan bir yağ asididir, yağın yapısındaki diğer yağ asitleri ise kısa zincir uzunluğundaki yağ asitleridir. Bu tür yağ asitlerinden meydana gelen yağların da erime noktaları diğer yağlara göre daha düşük olmaktadır. Palm çekirdeği yağında olduğu gibi, Hindistancevizi yağında bulunan doymuş yağ asitleri LDL seviyesinin yükselmesine yol açmaz, arter damarlarda tahribat oluşma riskini azaltarak; bu sayede koroner arter hastalığı ve damar sertleşmesinin önlenmesinde yardımcı olur.

Kilo verme:  Hindistancevizi yağında bulunan kısa ve orta zincirli yağ asitleri birçok açıdan faydalıdır. Daha az enerji içerirler ve kan dolaşımına karışmadan doğrudan karaciğer gönderilerek enerjiye dönüştürülür. Ayrıca sindirimi de kolaydır ve tiroit sistemi ile enzimlerin çalışmasında yardımcı olur. Bu yağ asitleri aynı zamanda vücut metabolizmasını hızlandırıp, daha çok kalori yakılmasını sağlayan yağ asitleri olarak da bilinir.

Sindirim: Hindistancevizi yağı tüketmek sindirime yardımcı olur ve bu sayede “Irritabl Bağırsak Sendromu” da dâhil olmak üzere mide ve sindirim ile ilgili birçok rahatsızlığın ortaya çıkmasını engeller. Hindistancevizi yağının içerdiği doymuş yağların antimikrobiyal özellikleri hazımsızlığa yol açan çeşitli bakteri, mantar ve parazit ile mücadelede yardımcı olur. 

Bağışıklık: Hindistancevizi yağı bağışıklık sistemini güçlendirir; çünkü içerdiği lipidler, laurik asit, kaprik asit ve kaprilik asit; antifungal (mantar önleyici), antibakteriyel, antiviral (virüs önleyici) özelliktedir. Laurik asit vücut tarafından monolaurine dönüştürülür. Monolaurin, vücudun herpes, gribal enfeksiyon ve hatta HIV de dahil olmak üzere çeşitli virüslere karşı mücadelede kullandığı antiviral ve anti bakteriyel monogliserid olup bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar.

Enfeksiyon: Hindistancevizi yağı yapısındaki laurik asit ve kaprilik asit sayesinde tüm bakteri ve virüslerle mücadelede eşsiz bir şekilde etkinlik gösterir. Özellikle Kaprilik asit muhtelif mantar hastalıklarını yok edici gücü ile bilinir.

Hindistancevizi yağı, gribal enfeksiyon, kızamık, herpes, hepatit, SARS ve diğer birçok hastalığın nedeni olan virüslere karşı direnç sağlar. Hindistan cevizi yağı yaraların iyileşmesini hızlandırmak için de kullanılır. Enfeksiyon üzerine sürüldüğünde bakteri, toz, kir gibi dışsal tahriş edici etkenlere karşı kimyasal bir tabaka oluşturarak koruma sağlar. Ayrıca, hasar görmüş hücre ve dokular üzerinde iyileştirici özellikleri olduğu da bilinmektedir.


Hindistan Cevizi Yağının 80 kullanım alanı

Kişisel Temizlik ve Vücut:

1. Nemlendirici – kaşıkla kavanozun içinden alıp yüzünüz ve boynunuz dahil tüm vücudunuza sürunuz.
2. Göz kremi – gözaltına uygulama gözaltı şişlikleri, torbaları ve kırışıklıkları azarltır. Geceleri gözkapaklarınıza uygulayın.
3. Traş öncesi – cildi traşa ve traş sırasında oluşabilecek yaralanmalardan korunmaya hazırlar.
4. Traş sonrası – Traştan sonra cildin iyileşmesine yardımcı olur, gözenekleri tıkamaz.
5. Deodorant – kendi başına kullanılabileceği gibi, mısır nişastası ve “arrowroot” tozu ve kabartma tozu ve karbonat ile daha da kuvvetli hale getirilebilir.
6. Saç kremi – bir kaşık hindistancevizi yağını saçınıza döküp, parmaklarınıza masaj yaparak dağıtın. Daha derin bir iyileştirme için, saçınız kuruyken uygulayın ve bone takıp bir gece kalın.
7. Saç jölesi – avucunuza biraz döküp saçınıza uygulayın.
8. Diş macunu – Hindistancevizi ve karbonat karıştırıp diş firçanızın üstüne sürün.
9. Makyaj çıkarıcı – makyaj pamuğunuzun üstüne sürüp uygulayın, ne kadar çabuk çıkardığına şaşıracaksınız.
10. Dudak çatlaması – Dudaklarınıza sürünüz, sadece yumuşatmakla kalmayıp, SPF 4 korumasıyla güneşten de koruyacaktır.
11. Masaj Yağı – al ve uygula
12. Yağlama (Lubricant) – tamamen doğal ve kesinlikle zararsız kişisel lubricant. Latex ile kullanılmaz!
13. Güneş kremi –
14. Yara izleri için – zarar görmüş cildi beslemede muhteşemdir. Yara izlerini mucizevi bir şekilde geçirmeyebilir ama yardım edecektir.
15. Memeucu kremi – Çatlamış, acıyan, kuru memeuçlarını beslemede harikadır. Emzirme aralarında uygulayınız.
16. Pişiklerde – Bebek bezinden kayaklanan pişikleri iyileştirmede hiçbir kimyasala gerek kalmadan popoyu rahatlatır.
17. Konak – bebeğinizin kafasındaki kuru cildiyle sorun yaşıyorsanız, hindistancevizi yağı buna yardım edecektir. Gunde bir çay kaşığı kullanarak başını ovun.
18. Vücudu ovalamak (body scrub) – hindistancevizi yağı ile şekeri karıştırıp vücudunuzu ovun, sonra durulanın. Cildiniz yumuşacık olacak. Eğer özel bir koku istiyorsanız başka yağları da karıştırabilirsiniz.
19. İyileştirme – Kesik ve sıyrıklara uygulanan hindistancevizi yağı ince kimyasal bir katman oluşturur ve yarayı dışarıdan gelecek toz, bakteri ve virüslere karşı korur. Yaraların ve çürüklerin iyileşme sürelerini kısaltır.Ve eczaneden alacağınız herşeyden de çok daha güzel kokar.
20. Böcek ısırıkları – böceğin ısırdığı yere direk uygulandığında kaşınmayı ve yanma hissini geçirir ve iyileşme sürecini hızlandırır.
21. Cilt problemleri – Sedef, egzama ve dermatit gibi cilt sorunlarını azaltır.
22. Yüzücü kulağı – Sarımsak yağını ve hindistancevizi yağını karıştırıp iltihaplanmış kulağa bir iki damla damlatarak 10 dakika bekleyiniz. Bunu günde 2-3 kere tekrarlayınız.Genelde bir veya iki gün içinde sorun çözülür. 

Genel Sağlık:

23. Stres düşürücü – Başa yuvarlak daireler yaparak uygulanacak hindistancevizi yağıyla yapılan masaj zihinsel yoğunluğu azaltır. Hindistancevizinin doğal aroması yükselen stres seviyenizi yumuşatmakta birebirdir.
24. Hazımsızlık – Hindistancevizinin içindeki doymuş yağ antibakteriyel özelliğe sahip olduğundan parazit, mantar kaynaklı hazımsızlık problemlerinin giderilmesinde yardımcı olur. Ayrıca içeriğindeki yağ vitaminlerin, minerallerin ve aminoasitlerin daha iyi emilimine yardımcı olur ve sizi daha sağlıklı kılar.
25. Fitness – Hindistancevizi yağı metabolizmayı hızlandırır, tiroid fonksiyonlarını arttırır, enerji seviyenizi yükseltir. Bütün bunlar istenmeyen yağları azaltırken, kas oranınızı yükseltir.
26. Burun kanaması – Hindistancevizi yağı aşırı sıcak veya aşırı soğuktan kaynaklanabilecek burun kanamalarını önler. Bu sorun buruniçi mukozanınzın kurumasından kaynaklanır. Bunu önlemek için burun deliklerinizin içine parmağınıza sürdügünüz hindistancevizi yağını koyun. C vitamini de bu kanamaları önlemekte yararlıdır.
27. Emziren anneler için; günde 3,5 kaşık hndistancevizi yağı tüketimi sütünüzü arttıracaktır.
28. Zayıflamada iştahınızı körelterek yardımcı olur.
29. Kan şekeri seviyenizi sabitleştirir veya diyabet hastalarında iştahı keser. 

Sağlık Problemleri 
(hindistancevizi yağının yardım ettiği, hafiflettiği, geçirdiği hatta tümden şifalandırdığı durumlar)

30. Egzama – Yiyerek tüketiminin yanısıra egzamalı bölgeye sürerek de kullanılır.
31. Cilt problemleri
32. Ayaktırnağı mantarı
33. Ateş basmaları
34. Kanayan hemoroitler (Dışarıdan günde iki kere sürülerek de uygulanır)
35. HIV
36. Bitlenme
37. Adet döneminde iyileştirme (ağrılar, kramplar ve aşırı kanama)
38. Migren (devamlı kullanımında)
39. Mononucleosis
40. Parazitler
41. Pamukçuk
42. Safra kesesi ağrısının giderilmesi
43. Bazı insanların underactive tiroid bezlerinin semptomlarının iyileştirmesinde etkili oldu. Bir sonraki tiroid kan testlerinde sonuçların normale döndüğü gözlendi.
44. Enerji yükseltme
45. Pul pul ve kuru cilt
46. Her yemekte alındığında asit reflü ve hazımsızlığı giderir
47. Adrenal yorgunluğu
48. Alzheimer
49. H. pylori
50. Kandidiyaz
51. Astım, (çocuklarda bile)
52. Otizm
53. Kolestrol – yuksek kolestrolu olan insanlarda HDL (‘iyi’ kolestrol)’un HDL (‘kötü’ kolestrol)’a oranını iyileştirir
54. Kronik yorgunluk
55. Kan dolaşımı / her zaman üşüme hissi
56. Daha kuvvetli bağışıklık sistemi
57. Zihinsel berraklık
58. Depresyon
59. Crohn hastalığında iltihaplanmayı düzenler
60. Atletlerin ayakları
61. Bel ağrısı ve ağrıyan kaslar
62. Aft
63. Akne
64. Selülit
65. Uçuk (dıştan uygulama ve içsel tüketim)
66. Genital siğiller (6 haftadan fazla dıştan uygula)
67. Sünnetli yerin iyileşmesi

Pişirme:

68. Diğer yağların ve terayağının kullanıldığı ölçülerde.
69. Tavayı yağlama, tart hamurunda vs katı formdaki diğer yağlarin yerine kullanabilirsiniz.
70. Akışkan formdaki fırında, ocakta, veya sote olarak pişirilecek herşeyin içinde kullanabilirsiniz.
71. Beslenme katkısı olarak – eritin ve smoothileriniz içine ekleyin.

Diğer kullanımlar:

72. Böceksavar – Hindistancevizi yağını nane yağı ile birleştirip görünen cildinize sürünüz.
73. Kedi ve köpeklerin genel sağlıkları için muhteşem. Tabaklarına günde bir çay kaşığı eklemeniz yeterli.
74. Yapışkan Çıkarıcı - eşit oranda hindistancevizi yağını ve karbonatı karıştırıp macun kıvamına getirin.Yapışkan olan yere uygulayın ve bir dakka bekleyin. Daha sonra eski bir dişfirçasıyla fırçalayıp süngerle temizleyin.
75. Saça yapışmış sakız – Yapışan sakızı hindistancevizi yağıyla ovalayın. 30 dakika bekletin, daha sonra sakızı parmaklarınız arasında yuvarlayın. İşte çıktı!
76. Mobilya cilası – Hindistancevizi yağı ile çok az limon suyunu karıştırıp mobilyalarınızı cilalayın. Bütün alana uygulamadan önce küçük bir alanda denemenizi ve sonra mobilyanın tamamına uygulamanızı tavsiye ederim.
77. Bronzların cilalanması – Bir miktar pamuk ve hindistancevizi yağıyla heykellerinizi ovalayın. Temizlemekle kalmayıp bronzlarınızın rengini de derinleştirecektir.
78. Hayvan derisinden yapılmış davul (drum) bakımında
79. Tencere tava bakımında
80. Derilerinizin yumuşatılması ve temizliğinde


Sağlıcakla Kalın.....