29 Eylül 2012 Cumartesi

Pavyon Karısı / Seks İşcisi


BirGün gazetesi yazarı Necmi Erdoğan’ın Seks İşçisi başlıklı röportajını okuyunca ister istemez aklıma geçmişten anılar geldi.

‘Seks işçisi, geçmişten anılar’ kelimeleri  sizde muzip düşünceler ve alaycı dudak kıvırmaları oluşmuş olabilir ama baştan söyleyeyim sizi hayal kırıklığına uğratacağım.

Anneannem hayatta iken, yaz tatillerimizin büyük bir bölümünü onun yanında geçirirdik. Daha doğrusu babam bizi postalardı ama sanmayın ki şikayetçiydim. 11 yaşıma kadar her şey anannem ile güzeldi,  ta ki yolda yürürken geçirdiği beyin kanaması sonucu bizi bırakıp, ışık olup gidinceye kadar.

Oldum olası meraklı bir yapım vardır, her şeyi dikkatlice inceler izler, araştırırım, bunun yanında çocukken yeni bir şeyleri öğrenmenin en kolay yolu ise büyükler konuşurken dinlemek; bunun için kulaklarımı/gözlerimi dört açardım.  Dedim ya meraklı tazeyim. İvirini civirini sorar öğrenirim!

Annemi sorularımla bayılttığım günün birinde  ‘piçin babası’nı da soracaksın’ dedi.

-       Anne ‘piç’ ne demek? 
-       Babası olmayan çocuk,
-       Niye babası yok,
-       O kadar çok ki, hangisi bilinmiyor,
-       ??????? (nasıl bilinmiyor yaaaa)

Canım annem, küçücük çocuğun kafasına niye böyle şeyleri sokarsın? Ayrıca ilerleyen yaşlarımda bu yorumunu çok ayıpladığımı belirtmeden geçemeyeceğim. 

Sanırım 7 – 8 yaşlarımdayım ananne’deyiz, karşı komşu cıvıl cıvıl 2 küçük çocuklu bir hanım. Davetsiz şekilde sürekli gelip gidiyor. Kocası Durmuş Efendiyi soruyorlar. Orda, burda, şurda…. Durmuş’u bulana aşk olsun.

Ayşe hanım bir sabah hırpalanmış, gözü yaşlı bir şekilde geldi. Hemen odaya kapanıldı. Güya çocuklar konunun dışında tutulmak istendi. Evde büyük bir salon camlı kapılar ile ikiye ayrılmış. Onlar camlı odanın bir tarafına geçti, ben ise  diğer tarafına.

Ses çok net ama görüntü yok! Olsun….

Ayşe hn’ın kocası gece pavyonda çalışan bir hanım ile eve gelmiş. Kadını yatak odasından kovmuş, bunlar yerleşmiş. Kadıncağız ağzını açında yemiş yumruğu, tekmeyi sabahı sabah etmiş. Sabah bir posta dayak eşliğinde kendini evin hizmetçisi olarak bulmuş. Ayşe, Pavyon Karısına hizmette kusur etme!....

Minik hafıza dağarcığıma, başta pavyon karısı olmak üzere bir sürü yeni kelime ve  olay yerleşti iyi  mi? Nasıl bir şey bu pavyon karısı? Evin babası eve başka bir kadın getirebiliyormuş!

Ben kendisini hiç görmedim. Zaten bir müddet sonra da evimize döndük. Merak her şeyden beter, elbette ki bu konunun daimi takipcisi oldum.

Bu hikayede Ayşe hanım mı muzdaripti? Yoksa bin kaplan gücündeki Durmuş efendi mi? Kolay mı 2 karı ve 2 çocukla uğraşmak.  Durmuş efendi’nin suçu ne? Payvon karısı fettanlığıyla baştan çıkarmıştır adamı. Ayşe hanım kadın olamamışsa, Durmuş efendinin suçu ne?

Durmuş efendi, pavyon karısını  bir kaç yıl sen benim karımsın diye güzelce idare etti. Yeni gıcır gıcır otobüs almış, senetleri de pavyon karısına kitlemiş. Yeni bir otobüs kaç para hiç fikriniz var mı? Demek ki pavyon karısı tutulan bir kadınmış. Durmuş efendi  bir otobüsle de yetinmedi tabi ki... Pavyon karısı sıfırı tüketince kıça bir tekme, haydi uğurlar ola! Gelsin başka pavyon karısı!

Durmuş efendi ve Ayşe hanım hiç boşanmadı. Durmuş efendi para kazansın diye ses çıkarmadan oturdu, belki de göstermelik birkaç dayak yedi. Ayşe hanımın günahı boynuna, onun bu hikayedeki asıl rolünü hiç öğrenmedim. Bu tarz ezik, şahsiyetsiz kadınları sevmememin  temeli Ayşe hanımdır.

Durmuş efendi ise ilerleyen yıllarda namus kumkuması hatta badem bıyık bile oldu diyebiliriz. Kızını boynuzlayan damadını,  bu sebepten feci şekilde  dövdüğünü bile duydum. ‘Dinime küfreden Müslüman olsa’ diye atalarımız boşuna söylememiş.

Çocuk yaşlarımda kadınların para için sömürülüp, para bitince de kıçlarına nasıl tekme vurulduğunu, Durmuş gibi pezevenkleri, Ayşe gibi şahsiyetsiz ezikleri çok iyi öğrendim. Ara ara o pavyon karısının sonunu da merak ederim. Gözümün önüne hiç iyi şeyler gelmez.

Size başka bir pencereden de hikaye anlatayım; 20’li yaşlarımın başında tesadüfen, gündüz hemşire, gece pavyon çalışanı bir kadına rastlamıştım. Kirli sarı saçlar, siyah-sarı bir ten, kilolu bir vücut ve yılan bakışlar. Hastaneye yeni düşmüş hemşireleri oltaya düşürme çabaları ve tüm marifetlerini ulu orta anlatan kişilik yapısı… Günün birinde öksüz ve yetim kalan 15-17 yaşlarındaki  yiğeni buna sığınır, zavallı kız nereden bilsin cehenneme düştüğünü. Kadının birlikte yaşadığı dostu bu kıza tacizde (!) bulunur; sermaye olma korkusuyla genç kız, boynuna ilmek geçirerek, hikayeden çıkar. Kadın tacizi daima reddetti ve adamı korudu. Hastane yönetimi ise yıllar önce yapması gerekeni yaptı ve kadını meslekten ihraç etti.


Uzun bir girizgahtan sonra Necmi Erdoğan’ın röportajına dönersek;


Burcu, 16 yaşında görücü usulü ile evlenmiş; 17 yaşında çocuk sahibi olmuş; bir yıl sonra da eşinden ayrılmış ve seks işçiliğine başlamış. Kızı şimdi başka bir şehirde üniversitede okuyor. Ankara’nın merkezi bir semtindeki sobalı bir evde oturuyor ve çalışıyor.

>>Sen olsaydın kendine ne sorardın?
Bilmem ne sormazdım. Bak o da güzel bi soru oldu şimdi. “Nasıl başladın”ı sormazdım en azından.

>>Niye sormazdın?
Sorgulanmak istemediğim içindir belki de. Onun için zaten bu işi yapıyorum. Onun için hayatımı verdim, her şeyi reddettim. ***nın para edeceğini nasıl öğrendin gibi bi soru olabilir hani…

>>Nasıl evlendin?
On altı yaşındayken ailem beni mahalle arasındaki dikiş-nakış kursuna gönderdi. Oraya kadınlar erkek çocuklarına kız bakmaya gelirlerdi. Öyle muhafazakâr bi yerde oturuyoduk. Ailem bana “Kapan” diye baskı da yaptı. Ben de mahsustan evden çıkarken kapatıp evin ilersine gittiğimde açıyodum. Onlara hep görmek istediğini gösteriyodum; ama bi taraftan da kendi istediklerimi gizli de olsa yapıyodum. Ben yapmak istediğim hiçbi şeyi yapamadım.

Şimdi kızıma uyguluyorum bunları en azından. O yüzden kızımı yanımdan uzaklaştırdım. Dedim ki kendi yapamadıklarım üzerinden çok fazla üstüne gidebilirim. Bi insana oku demek de aynı okuma demek gibi bişey. Aynı baskı.

Evleniceğim adamla yarım saatlik bi görüşmemiz olmuştu bi parkta. Çünkü yalnız görüşmemize izin vermiyolardı. Şunu sordum: “Kot pantolon giymeme izin verecek misin evlendiğimizde?” “Veririm, neden olmasın” dedi. “Tamam”, dedim, “kabul ediyorum”.

O evliliğin olmayacağını biliyodum zaten. Amacım evlilik yapmak da değildi ama hamile kaldım. Aileme denedik olmadıyı göstermem gerekiyodu. Dövülmek, aldatılmak bile bizimkilere göre bi ayrılma sebebi değildir. Erkek yapar. Sol kaburgamı kırdı eşim. Hala nefes aldığımda acır. Ailemin evine gittiğimde, “N’aptın da böyle yaptı?” dediler. N’apabilir ki bi insan kaburgasını kırdırıcak kadar? Neydi ya sebep? Çok uyduruk bi şeydi hatırlamadığıma göre.

>>Sen mi bitirdin?
Evet. Önce beni çocukla tehdit etti. Her şeyi göze aldım. Onun da ayrılmakla ilgili sebepleri vardı aslında; o da beni çok istemiyodu. Çünkü eşimin eşcinsellerle de ilişkisi vardı. Sonradan öğrendim. Şimdi düşününce, ikimiz de sanki birbirimize mecbur kalmışız gibi. Bu kadar şiddet uygulaması bu yüzdenmiş...

>>Sen epeydir yapıyorsun bu işi. Eskiye göre bi fark var mı?
Ulus’ta da, Maltepe’de de çalıştım. Artık hiçbi yere çıkmadan, İnternet üstünden çalışıyorum. Evimde oturuyorum, müşteri bana geliyo. Gece kulübünde kırk tane kadın sıraya diziliyo, adam içimizden hangisini beğenirse alıp götürüyodu. Bardan çık, otele git, ordan çık… O kadar meşakkatli ve yorucu ki. Başka bi yere gidiyosun bi defa... Bi on yıl önceki müşterilere, bi de şimdiki müşterilere baktığımda, şimdi biraz daha korkuyolar kadına şiddetten.

O zamanlar çok şiddet görmüştüm. Mesela benim boğazım kesildi. Kaçırıldım, tecavüze uğradım. Şimdi en azından evimdeyim ya, daha korunaklı hissediyorum kendimi. Şu evleri görmek bi müşteri geldiğinde bana cesaret veriyo. Bağarsam biri duyar düşüncesi. Ama o zaman adamın arabasına biniyosun, evine gidiyosun; herşey onun elinde.

>>Peki, kadınlar açısından başka ne gibi değişiklikler var?
Çok. Mesela önceden kadınlar kendi kazandıkları parayı bi erkeğin kölesi olup ona yediriyolardı. Pezevenge, dostuna. Erkek şiddetinden gel, sonra tekrar bi erkek bul; dönüp dolaşıp aynı noktaya git. Benim bu olmadı hiç hayatımda. Hiçbi zaman olmadı paramı yiyen, döven. Buna asla izin vermedim. Zaten bunlara hayır dediğim için hayatımdan bu kadar şeyi verdim. Akıllı bi kadındım.

>>Biraz da müşterileri konuşalım. Var mı hala “Seni bu hayattan çekip çıkarıcam” diyen?
A tabi canım, olmaz mı? İki duble içtikten sonra “seni oturtucam”. “Kucağına mı oturtucaksın?” diyorum. Ben oturmak istemiyorum. Biri beni oturtmasın mümkünse; bıraksın. “Niye bu işi yapıyosun? Yapma.” En çok verdikleri örnek de temizlik yap. Ya neymiş temizlik bu ülkede? Niye bi tanesi de başka bi şey demiyo bana? Tek seçenek temizlik mi? E ben de temizlik yapıyorum, sizin pisliğinizi temizliyorum. Hiçbi fark yok.

>>Ankara’nın farklı yerlerince çalışmışsın. Çankaya’sıyla Ulus’u...
Çok farklı. Bi defa Ulus’a gelen insanların yüzde doksanı muhafazakar kesimden. “Seni de Allah kurtarsın”, “Bu işi yapan kadınlara benzemiyosun” gibi lafları duyunca o adam benim için bitmiş oluyo. Bu işi yapan kadınlar neye benziyo? Öbürü neye benziyo? Ben farklı değilim ve bu işi yaptığım için sen benim yanımdasın. Yapmayan, evindeki kadını çok istemiş olsaydın şu anda evindeydin. Adam benle seks yapıyo, sonra “Sıcak suyun var mı? Bi abdest alabilir miyim?” diyo. Benim için sıkıntı yok, senin için bu kadar kolaysa. Veyahut da “hakkını helal et” diyo giderken. O beni çok rahatsız ediyo. Neyi helal ediyim? Haram ne, helal ne? Bastıran ve bi o kadar da her şeyi yaşayan bi toplumuz. Her şeyi yapıyoruz ama üstü kapalı.

>>Zengini fakiri filan fark ediyo mu?
***in rütbesi mi olur, *** ***tir. Ama tabi zenginler daha cimri. Parayı verirken daha çok hesap yapıp karşılığını daha çok alıyo.

>>Genel olarak memleketin zenginlerine, fakirlerine ne diyosun?
Niye bana babamın bıraktığı bi ev miras kalmıyo? Niye benim bi arabam yok? Bi kafeye gidiyorum, bakıyorum adam çok rahat. Hayat ona bu rahatlığı vermiş. Ben o rahatlığın onda birini almak için hayatımdan neler verdim? Heralde hep de böyle olcak. İşte “Böyle gelmiş böyle gitcek” demek de zaten her şeyi kabul ettiğimizin göstergesi. Ben ve benim gibiler böyle düşündüğü için o zengin oldu. Ve ben hala o yüzden fakirim. Böyle düşündüğüm için.

>>Kendine fakir…
Tabi ki fakirim. Evi görüyosun. Lüks hiçbi şeyim yok. İşe gittiğim evleri, yaşantıları, bi milyar iki milyarın bi saatte nası harcandığını gördükten sonra, evet, ben fakirim.

>>Yaşadığın olayları aklından siliyor musun?
Siliyorum. Mesela müşteriyle geçenlerde çok büyük bi problem yaşadım bu evde. Adam ayakkabısıyla boğazıma bastı yüz milyonu geri almak için. İki yüz milyon vermişti, boşalamadığı için yüz milyonunu geri istedi. Çok uğraştım, olmadı. Adam da gayet şık bi adam; eminim toplumda saygı da görüyodur. Ama burda yüz milyon için bana öyle bi şiddet yaşattı…

Eskiden olsaydı çok acı çekerdim. Ama şimdi o adam gittikten bi saat sonra başka müşteriyi aldım. Demek ki canım acımıyo benim artık; böyle bi olay da benim psikolojimi bozmuyo. Hiçbi şey olmamış gibi yaşıyorum yani. Bu da garip.

>>Peki, kızın var, komşun var… O trafiği nası idare ediyosun? Bi kısmı bilmiyo en azından?
Mesela komşum benim ne iş yaptığımı biliyo ama onun bildiğini ben bilmiyomuşum gibi davranıyorum. Aileme gittiğim zaman tabi ki eski bekledikleri şey yok; bi mücadele verdim onlarla da. Babama anlattım günlerce oturup. Uyuşturucu kullandığımı söyledim. Bi şeylerden korkmanın bu kadar anlamı yokmuş. Benim ailem aşiret; hepsi burdalar. Ben buna rağmen başka şehre gitmiycem dedim. Rahatsız oluyolarsa onlar gitsinler. Niye ben gideyim? Ama tabi kızıma anne, aileme onların görmek istediği kız, müşterime çok iyi bi dişi, bakkala ayrı bi şey. Bi sürü maske. Bazen hangisiyim ben diyorum. Hepsi mi? Hepsi.

>>Kimleri kendine yakın buluyosun?
Mesela taksiciler sosyalleştiğim kişiler. Mahallenin ayakkabı boyacısı var; bi merdiven altında yaşıyo; gelir benim evde yıkanır, çamaşırlarını yıkarım. Ararım, “Amca nerdesin? Gel çay yaptım, kahvaltı yapalım” derim. Kendimi mutlu hissediyorum öyle. Çünkü beni tanımıyo. Hiçbi şeyimi bilmiyo. Yoksa problem çıkıyo. 

>>Geleceğini düşününce endişe ediyo musun?
Yok. Yirmi yıl önce de bi gelecek vardı önümde, korkmamıştım; yirmi yıl sonra da yine bi gelecek var, korkmuyorum. Kendim özel sigorta ödüyorum. Altı yıl sonra ordan emekliyim. Bi ev aldım. Kiram olmaz. Bi şekilde de hayatımı sürdürürüm.

>>Peki, seks işçileri örgütlenebilir mi?
Seks işçileri gününde bi konferans vardı; protokol gibi ön sıraya dolmuşlar. Ellerinde laptop. ******* ben, muhasebemi tutan onlar! Seks işçilerini seviyoruz diye dilde haklarını savunsalar da asla aynı evde yaşayamazlar. Bunu oturucaksın, bildiğin dilde anlatıcaksın. Sokak örgütlenmesi lazım. Ama zor; örgütleriz de baya çaba göstermek lazım. Translar bu anlamda daha iyi. Çünkü polis biyolojik kadınlara trans kadınlar kadar çok şiddet uygulamıyo. Bi de biçok kadın çocuğum duymasın, görmesin diye gitmiyor hiçbi yere. Bu yüzden örgütlenemiyo. Çocukları var, evlerinde olmaları lazım. Trans kadınlar bu yüzden daha örgütlüler.



28 Eylül 2012 Cuma

Köy Okullarımız



Atalarımız ‘bir elin verdiğini diğer el bilmesin’ demiş ama toplumsal paylaşım bilinci olmadan bireysel olarak yapılanlar yardımlar maalesef okyanusta kum tanesi gibi  kalıyor. 

Bu sebeple sizlere, 3-4 yıl önce tesadüfen öğrendiğim bir siteden size bahsetmek istiyorum. Köy okullarına yardımcı olmak amacıyla bir platform oluşturulmuş. Sitenin adresi  www.kardesokullar.com

Yardım ihtiyacı olan okulların öğretmenleri panoya ilanlarını bırakıyorlar. Kırtasiye – giysi – kitap – temizlik malzemesi – spor gereçleri – ısınma – boya/badana gibi taleplerini belirtiyorlar.

Sizde gönlünüzden ne kopar ise kargo ile yolluyorsunuz. Öğretmenlerimizde  size ışıl ışıl parlayan çocukların resimlerini gönderiyorlar. Resimlere bakınca inanın yardımınızın aslında çok yetersiz kaldığını göreceksiniz, çünkü çoğunun ayağında doğru dürüst ayakkabısı bile yok. Okulların durumuna ise  hiç girmek istemiyorum.

Babam çocukluğundaki eğitiminin ne kadar güç şartlarda olduğunu sürekli anlatır. Babamın anlattıklarının üstünden neredeyse 60 yıl geçmiş ama köy okullarında değişen pek bir şey olmamış.

Çok kötü şartlarda eğitim vermeye çalışan öğretmenlerimiz, imkansızlıklarla boğuşarak bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.  Geleceğimiz olan çocuklarımıza ve cefakar köy öğretmenlerimize sizlerin de desteğinizi esirgemeyeceğinize eminim.

18 Eylül 2012 Salı

Quick Uçarlı


Mutfakta bir şeyler pişirmeye, mutfağı karıştırmaya (aslında bu karıştırma merakım sadece mutfakla sınırlı değildi!) hayli  küçük yaşta ilgi duysam da;  annem mutfağı yakarım, yıkarım  korkusuyla beni mutfaktan  olabildiğince uzak tutmaya özenle  gayret gösterirdi.

Aslında nasıl haklı olmasın ki; 2 yaşımda çiğ patateslere yoğun ilgi duymaya başlamışım. Emekleme dönemimle birlikte gelişen patates aşkım, artık hareket edebilmenin verdiği güven duygusuyla, kaşla göz arasında kendimi mutfağa atmışım. Annemin patatesleri koyduğu yere ulaşmaya çalışırken, 5 lt'lik zeytinyağı tenekesini de büyük bir başarı ile devirmişim. Çiğ patatese geçirdiğim minnak  dişlerimin aldığı hazla, mutfakta kendimden geçmiş bir halde otururken, zeytinyağı tenekesi de fırsat bu fırsat deyip, mutfağın zeminine özgürce yayılmış. Hain teneke!... Sadece etrafı kirletmekle kalmadı; ayaklı canavarını arayan annem, mutfağa girmesiyle kendini sırt üstü zeminde bulmasını hiç ama hiç unutmadı. Mutfağı ağlayarak temizlediğini hala anlatır.

Hain yağ tenekesi yüzünden mutfak maceram, annemin bizim ailenin tekne kazıntısı 4 numaranın doğumuna  gitmesiyle başladı. Fırsat bu fırsat, evde kimse yok deyip; hemen mutfağa koştum. 'Allah’ım yaşasın' dediğimi hatırlıyorum. İlk icraatım kek yapmak oldu. Tatsız, tuzsuz pişmemiş, incecik bir şeydi. Görüntüsü, tadı aklımdan hala gitmiyor.

Annem 2  gün sonra eve döndü ve kızgın bakışlarını üzerimden çekmeden ‘ben sana mutfağı karıştırmayacaksın’ demedim mi dedikten sonra yemek ve pasta yapımında kendisine yardımcı olabileceğimi söylerken mutluluktan uçuyordum. Ceza almadan kurtulduğumu sandınız ama yanıldınız. Kekin hepsini bana yedirdiler.

Mutfak maceram 11 yaşımda başarısız kek deneyimimle başladı başlamasına ama zamanla hayli gelişti. Dünya mutfağından damak tadıma uygun çok çeşitli yemekler yaparım. Yemek aşkla ve sevgiyle yapılmalıdır ki, enerjinizi yemeğe katabilesiniz. Aş’la birlikte sizde pişersiniz.

Ruhsal sıkıntı duyduğumda, yorgun olduğumda bir şeyler pişirmek istemem çünkü bu haleti ruhiyetle ne zaman mutfağa girsem, yaptığım yemekleri/pastaları beğenmem, hep bir şeyleri eksik olur. Bu arada herkesin yemeğini de yemem. Damak tadı benim için hayli önemlidir. Ukalalığı sevmem ama gurme olduğumu söyleyebilirim.

Bizim 3 numara kitaplara konu olabilecek bir karakterdir. Onunla hikayelerimiz, başka bir yazı konusu olsun. Bizim tembelin etrafını yemek üstatları çevirdiği için -şimdi bana kızacak-, mutfağa girip yumurta bile kırmaz. Bilmediğinden değil ama yapan birileri nasıl olsa var diye…. Yoksa genetik olarak beceriklidir.

Bu durumda ne oluyor; “Quick Uçarlı” mutfağım hafta sonları tam kapasite hizmet sunup, 4 kardeş arasında evlere yemekler dağılıyor. Annem de yemek yapıp, bize getiriyor. Anlayacağınız, hafta sonumuz ‘yemek ayini’ şeklinde geçiyor.

Bunca yoğun çalışma ve hizmetten sonra bizim 3 numara bir mail atmış, aşağıda eklediği resimle   “artık  bana böyle yemek servisleriyle gelin” dedi.



Hain kardeş, yapmazsam namussuzum!...

12 Eylül 2012 Çarşamba

ABD’nin Uzaydaki Eyaletleri : Ay ve Mars’tan sonra sıra Jüpiter’de!


ABD’nin, gezegen merakına yönelik haberleri artık daha sık okumaya başladık. Uzay özel  ilgi alanıma girdiği için bu tarz haberleri kaçırmamaya özen gösteririm.

NASA'nın geçtiğimiz haftalardaki  açıklamasında, Cape Canaveral uzay üssünden 2011 yılında fırlatılan Juno uzay aracının, 2013 yılında Dünya'nın çekim gücünden faydalanarak Jüpiter'e yönelik hareket gücünü artırmaya ilişkin iki önemli manevradan ilkini gerçekleştirmek amacıyla ana motorunu yaklaşık 30 dakika kadar ateşlediğini bildirdi. 482 milyon kilometre ötedeki Jüpiter'in yörüngesine 2016 yılında varması bekleniyor.

Jüpiter'deki yoğun bulutların arasından gözlemler yaparak, gezegendeki manyetik ve yer çekimi alanlarının koordinatlarını belirleyeceğine işaret eden bilim adamları, uzay aracının böylece Güneş Sistemi'nin nasıl şekillendiğinin daha iyi anlaşılmasına ışık tutmasını ümit ediyor.

Jüpiter'in yörüngesine oturduktan sonra, gezegenin kutup noktalarını 33 kez dolaşarak atmosferdeki su ve oksijen miktarını çeşitli araçlar kullanarak izleyecek olan Juno, gezegenin çekirdeğinin katı mı yoksa gaz halinde mi olduğunu da belirleyecek.

Juno, Jüpiter'in uyduları için biyolojik kirlenme tehlikesi yaratmaması için gezegendeki 1 yıl süren çalışmasını tamamladıktan sonra, Jüpiter'e çaparak görevini sona erdirecek.

Jüpiter'in 6 uydusu arasında, gezegene en yakını olan Europa'da yüzeyin altında sıvı bir  okyanusun bulunduğunun sanıldığını belirten bilim adamları, Juno'nun kendini yok ederek görevini tamamlamaması durumunda burada biyolojik kirlilik yaratabileceğine dikkati çekiyor.

Güneş'ten çok uzaklarda olmasına karşın güneş enerjisiyle çalışan ilk uzay aracı olan Juno, her biri traktör römorku boyutunda olan 3 güneş paneline sahip bulunuyor.

Büyük göktaşı Vesta'da bir yıl geçiren Dawn uzay aracının ise, yeni istikameti Ceres'e hareket ettiğine dair sinyal alındığı NASA tarafından belirtildi.

2007 yılında uzaya fırlatılan Dawn'ın Ceres'e 2015 yılında ulaşacağı kaydedildi.  Bazı uzmanların göktaşı, bazılarınınsa cüce gezegen olarak adlandırdığı Ceres'in çapı 950 kilometre.

Aslında bütün bu haberler bize, ABD’nin Uzay Kolonisi Projesini, ABD bütçesinde  dev delik açacak, durduyoruz deseler de; gazetelere düşen haberler aslında son sürat devam ettiğinin kanıtı niteliğindedir.

Hatta, Kasım ayında yapılacak ABD seçimlerinde Obama’nın rakibi  Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adaylarından Newt Gingrich, seçmenlerinden oy toplamak için 2020'de Ay'da daimi bir üs kurma vaadinde bile bulundu.  Bizde cennet’ten toprak, ABD’de ise uzayda koloni, ilgi alanınıza göre politikacıların  vaatler değişiyor.

Her halükarda, ABD 2020 veya 2025’de uzayda ilk koloniyi kurmayı planlıyor. Bunun için ilk adım büyük olasılıkla Ay’da gerçekleşecek tıpkı büyük aşkla bağlandığım, Isaac Asimov’un  kitaplarındaki gibi. Bu arada aklıma gelmişken, Asimov için Atlantis’in 600 rahibinden biri olduğu söylenir. Eserleri o kadar seri ve akıcıdır ki, hayal ürünü diyemezsiniz. Sadece biri bunu bir yerlerde yaşıyor diyebiliriz. Okumadım diyenler, çok şey kaçırıyorsunuz bilesiniz!

Malumunuz onun kitaplarından, ilk koloninin Ay’da olduğunu ve Ay’dan  uzaya yayıldıklarını öğreniyoruz. İnsan oğullarının asırlar süren uzay deneyiminden sonra tanrılaştırdıkları dünya, aslında var mıydı diye araştırma sonucunda Ay üssüne uzun yollar kat edip geldiklerinde Dünya’nın gitmiş olduğunu görüyorlardı.

Dünya nerede? Kalanlar mı şanslı yoksa gidenler mi? Bunun cevabı da Asimov’da….

Madem Mars’tan sonra Jupiter merak ediliyor, ben de size bu sefer de Jupiter’i tanıtayım. Celeste Korshoim’in medyumik kanalla yazdığı Gezegen Hikayelerinden alıntıdır.

Jehoshaphat’ın Öyküsü

Ben diplomatik bir ailede doğmuşum. Sürüngenleri resmi elbiseler içinde, devlet törenlerine katılırken, sofistike, nazik, tatlı dilli olarak hayal etmek zor olabilir ama benim büyüdüğüm çevre işte böyleydi.

Benim belirgin sürüngen türüm, Jüpiter’in 4. Boyutunda gelişti. Bu boyuttaki ilk yaşam  Dünya’nın kadim su yaşamına benziyordu. Bitkisel yaşam sıvı atmosferde sanki su yosunuymuş gibi yüzüyordu.

Benim sürüngen türüm, yüzen topluluklara uyum sağlayan gruplardan biriydi. Bizim beden şeklimiz, sırttan aşağıya inen sivri pullar ve kuyruk eklenmiş kanguruyu andırır.

Küçük üst bedenleri dua eden rahip gibi kıvrılmış iki kolu destekler. Eller uzun ince ve pençe gibidir. Üç ince parmaklarımız kıvrık tırnaklara sahiptir ve hafifçe perdelidir.  Bunların karşısında bileğe yakın, avuç içinden yükselen parmaklarımız vardır.  

Alt bedenlerimiz üst bedenimizden çok daha büyük ve güçlüdür. Dik dururuz ve destek için kuyruklarımıza dayanırız. Kafamız kama şeklindedir, arkası geniştir ve önde sivri bir burna doğru daralır. Kulaklar kafanın gerisinde bulunan deliklerdir ve kısmen esnek deri ile kaplıdır. Burun delikleri arkada kuyruğun ucuna kadar devam eden hilal şeklindeki pullara kadar uzanan kemikli çıkıntının iki yanında bulunur. Pullu, kalın derimizin çok çeşitli yeşil tonları vardır. Ağzımızın içinde sıralar halinde küçük dişler bulunmaktadır. Besinimizin ana maddesini oluşturan bitkileri daha rahat  sindirmek için yutmadan önce çiğneriz.

Başından beri benim türüm doğal olarak aileye ve gruba yönelikti. Çocuklarımızın çok bakıma ihtiyacı vardı. Hayatta kalmamız, büyük, ailesel bir grubun desteğine bağlıydı. Karakterimizin sevgi vechesini böyle geliştirdik.

Sevgi yoluyla gülmeyi öğrendik ve şakacılığı geliştirdik. Sürüngenlerin eğlenceli olduğunu düşünmek zor olabilir. Biz her fırsatta güleriz. Sonuç olarak, türümüz uzayın derinliklerine kadar nüfus eden engin, yaygın  enerji dalgalarını harekete geçirmiş oldu.

Jüpiter’den yayılan bu enerji, gülme yeteneğimiz ve ortama başarı ile uyum sağlamamız Gözetenler’in ilgisini çekmişti. Böylece sürüngen’ler Jüpiter’de ‘Seçilmiş İnsanlar’ oldular.  Tıpkı Dünya’daki maymun formu gibi Jupiter’deki fiziksel sürüngen formu da  ışık zekasıyla donatılmış ve ebediyen değişmiştir.

Jüpiter’de halen evrim yapmamış sürüngen formlarının yanı sıra bir çok başka yaşam formları da vardır.

Ben Jehoshaphat, hala sürüngen formu kimliğimi sürdürüyorum, çünkü evrimim bu bedende daha çok hızlandı. Evrimimin diğer etaplarında  başka beden şekillerine de odaklanmıştım.  Hepimiz öyle bir bilinç durumuna geliriz ki, kendi isteğimizle herhangi uygun bir beden formu yaratabiliriz.

Tohum Ekenler gibi Gözetenler’de görevlerini bitirdiler ve ayrıldılar. Jupiter’lilerin  kişisel deneyim yoluyla  evrimleşmesine izin verdiler. Belirli zamanlarda ilerlememizi kontrol etmek ve bir daha yüksek ışık zekası dozu vermek üzere geri geldiler. Türün çoğu yaşadı, öldü ve Darwin’in doğal eleme fikrine göre yavaş yavaş gelişti. Seçilmiş Sürüngen Türü, Gözetenlerin her gelişinde bilinçte büyük sıçramalar yaparak çok daha çabuk evrimleştiler.

Dünya’daki Jüpiterliler

Bazı sürüngen yaşam formları Dünya’ya direkt Jüpiter’den sevk edilmiştir. Bunlar Dünya’ya 160 milyon yıl boyunca egemen olan ve sonra da 65 milyon yıl önce aniden ortadan kaybolan dinazorlardır. Çok zaman önce yok olan bu türün modern zihinlerde bu kadar merak uyandırması nedendir? Belki Jüpiter ile aranızda çok daha derin bir bağ vardır. Kimbilir belki de dinazorlara karşı şu anda duyulan büyülü ilgi başka bir zamanda başka bir yerde Jüpiter’liler ile olan bir takım kişisel deneyimlere işaret ediyordur.

Bir çok dinazor, büyük bir kozmik siklusun sonunda dünyayı terk etmişlerdir. Neden birden bire yok oldukları hakkında bir çok teori vardır.

Belki muazzam bir meteor, kutup kaymasına sebep oldu. Belki dinazorlar çok büyüdüler, rekabete girişerek yok oldular. Bu bir siklus sonu ve ilerleme zamanıydı. Bir çok dinazor yüksek boyutlara yükseldiler. Bunların bir çoğu Jüpiter’de lider olmak için geri döndüler. Diğerleri dünyadaki değişen fiziksel  şartlara uyum sağladılar.  Yeni beden formlarında yaşadılar ve modern kuşların ataları oldular.

Her siklus sonunda çeşitli fırsatlar ve seçenekler vardır.

Kavalci’nın notu: Ülker takım yıldızı etrafındaki 26.000 yıllık dönüş bir siklusu ifade eder; ancak yaşadığımız dönem büyük siklus dönemidir. Varoluş boyutu olan Dünya’da, her gezegen’den temsilciler, büyük çıkış için bedenlenip, dünyada yaptıkları evrimi, kendi gezegenine yansıma sistemiyle yansımakta ve hep birlikte  çıkış hakkı kazanmaya çalışmaktadırlar. Anlayacağınız, dünyada sadece İnsanoğlu bulunmuyor!

Bazı Jüpiter’liler insan olmayı seçtiler.  Jehoshaphat’ta bunlardan biriydi. Onun enkarnasyonu II. Chronicle’da, bölüm 17-20 arası kaydedilmiştir.

Jehoshaphat, Jüpiter’li bir baba tarafından yapay olarak döllenmiş bir insan-anaya doğdu. Kitabı Mukaddes’teki anlatımda insan olan babası Asa’dan sonra Yahuda Kralı olur 25 yıl tahtta kalır ve insanlara barış, adalet ve refah getirir.

Jüpiter, Bugün ve Yarın

Bugünün Jüpiter’lileri gülen ve sevecendir. Çok ileri teknoloji ile idare edilen korunmuş ortamlarda, modern uzay kolonilerinde yaşamaktadırlar.

Günlük işleri robotlar ve bilgisayarlar yapar. Isı ve atmosfer kontrol altındadır. Tıp ve bilim alanındaki uzmanlar, ortamda yüksek sağlık standartı ve konfor sağlamaktadır.

Bir çok planetlerde üsleri veya diplomatik konsoloslukları ve güneş sisteminde uyduları vardır. Bu evrende ışığın kozmik planının açılımı için çalışan Galaktik Federasyon’larda ve Güneş Konfederasyonu’nda sorumlu bir rol oynamaktadır.

Bugünkü Jüpiter toplumunun çoğu, yoğun teknolojik yardım olmadan, ana medeniyetlerin dışında kalamıyor.

Acı verici deneyimler sonucu Jüpiter’liler şaka ile sorumluluk arasındaki dengeyi bulmuşlardır.  Sevinçle hizmet etmeyi ve gönül huzuru ile çalışmayı öğrenmişlerdir.

Jupiter’liler gülerek cennetin yolunu açmışlardır. Neşe her türlü yükü hafifletir. Kahkaha her türlü deneyimi yumuşatır. Bu Jüpiter’e çok yol aldırmıştır. Dünya’da başarılarda hem de yenilgilerde şakacılığını idame ettirebilen herkes, büyük olasılıkla eski deneyimler yoluyla Jüpiter’e bağlıdır.

Yaklaşmakta olan, Dünya’da meydana gelecek değişimlerde, Jüpiterin bu hareketin parçası olacağı garantidir. Onlar maddesel, insansal düzeyde yani karmik bağlar yaratmış oldukları aynı düzeyde hizmet vereceklerdir.









6 Eylül 2012 Perşembe

İnsan Olabilmenin Kuralları


Başlık hayli iddialı oldu ama konunun tümünü göz önüne aldığımda, doğru olduğuna kanaat getirdim. 

Hepimiz bu dünyaya  ‘hakiki insan’ olmayı deneyimlemek üzere gelmedik mi? Tüm defolarımızı/eksikliklerimizi,  enkarneler boyunca tamir etmek için  evrim yolunda ilerliyoruz. Bu yolda ilerlerken,  elimize kılavuz verilmiyor. Keşke klasik dersler yerine öncelikle nasıl hakiki insan olacağımız bizlere çocukluğumuzda öğretilmiş olsa, o zaman ne savaş kalır, ne ayrımcılık, …!

Aslında hepimizin bildiği ama zaman içinde unuttuğumuz bilgileri, Dr. Cherie Carter-Scott,  ‘If life is a game these are the rules’ isimli kitabında derleyerek; hayatımızı kolaylaştıracak öneriler olarak sundu.

Benim bu bilgileri hatırlamaya ihtiyacım olmuş ki; eski kitaplarımı tarayarak buldum. Kim bilir belki sizin için de hatırlanmasının zamanı gelmiştir.

  • Bir bedene sahipsiniz. Bu bedeni ister sever, ister nefret edersiniz ama bu beden hayatınızın sonuna kadar sahip olacağınız tek hazinenizdir. Bedeninizin kıymetini bilin ve onu koruyun.
  • Yaşamdan ders alınız. Dünya adındaki gayri resmi okul, ömür boyu sürer. Her insan ve her olay evrensel  öğretmenlerinizdir.
  • Hata yoktur, sadece alınacak dersler vardır. Büyümek ve gelişmek bir tecrübedir. Başarısızlıklar, başarılar kadar bu süreçte önemlidir.
  • Bir ders öğrenilene kadar tekrarlanır. Size bu olaylar değişik senaryolarla yaşatılır, ta ki bu olaydan ders alana kadar, bu dersten geçince, bir sonraki dersiniz başlar. 
  • Kolay olan dersleri öğrenemediğiniz takdirde daha da zorlaşır. Çevrenizde olup sizi etkileyen olaylar, tamamen içinizde olanların yansımasıdır ki, görerek ders almanız için. 
  • Davranışınız değiştiği zaman anlarsınız ki, dersinizi almışsınızdır. Bilgelik tecrübedir. Ufak bir şey, bir çok hiçbir şeyden daha iyidir. 
  • Buradan daha iyi bir şey yoktur. Orada olan burada olduğu zaman, yine bir orada buradan daha iyi olur. 
  • Yaşamınız size aittir. Yaşam bir tualdir ama ressam sizsiniz. Yaşamınızın kontrolünü ve sorumluluğunuz siz alın, yoksa bunu başkaları yapar. 
  • Etrafınızdaki kişiler sadece size aynadır. Bir şeyi çok sevmeniz veya nefret etmeniz sizin kendi içinizde olan şeyleri sevmenizle veya nefret etmeniz ile alakalıdır. 
  • Her zaman istekleriniz gerçekleşir. Bilinçaltınız size gerekli olan enerjileri, olayları ve insanları size çeker. Bu yüzden isteklerinizin ne olduğunu anlamanın en kesin yolu şu an sahip olduklarınıza bakmanızdır. Burada mağdur yoktur, sadece öğrenciler vardır.
  • Doğru ve yanlış yoktur sadece sebep ve netice vardır. Ahlak kuralları size yardımcı olmaz. Yargı sadece enerjileri yerinde tutar. Yapabildiğinizin en iyisini yapın.
  • Cevaplar sizin içinizdedir. Çocukların yol gösterilmeye ihtiyaçları vardır. Ama olgunlaştıkça kalbimize güveniriz çünkü ruhsal kanunlar orada yazılıdır. Sizler duyduklarınızdan, söylenilenlerden ve okuduklarınızdan fazlasını biliyorsunuz. Yapmanız gereken şey, bakmanız, dinlemeniz ve güvenmenizdir. 
  • Bunların hepsini unutacaksınız.
  • Ama arzu ettiğiniz zaman tekrar hatırlayacaksınız.