BirGün gazetesi yazarı Necmi Erdoğan’ın Seks
İşçisi başlıklı röportajını okuyunca ister istemez aklıma geçmişten anılar
geldi.
‘Seks işçisi, geçmişten anılar’ kelimeleri sizde muzip düşünceler ve alaycı dudak
kıvırmaları oluşmuş olabilir ama baştan söyleyeyim sizi hayal kırıklığına
uğratacağım.
Anneannem hayatta iken, yaz tatillerimizin
büyük bir bölümünü onun yanında geçirirdik. Daha doğrusu babam bizi postalardı
ama sanmayın ki şikayetçiydim. 11 yaşıma kadar her şey anannem ile güzeldi, ta ki yolda yürürken geçirdiği beyin kanaması
sonucu bizi bırakıp, ışık olup gidinceye kadar.
Oldum olası meraklı bir yapım vardır, her
şeyi dikkatlice inceler izler, araştırırım, bunun yanında çocukken yeni bir
şeyleri öğrenmenin en kolay yolu ise büyükler konuşurken dinlemek; bunun için
kulaklarımı/gözlerimi dört açardım. Dedim
ya meraklı tazeyim. İvirini civirini sorar öğrenirim!
Annemi sorularımla bayılttığım günün
birinde ‘piçin babası’nı da soracaksın’ dedi.
-
Anne ‘piç’ ne
demek?
-
Babası olmayan çocuk,
-
Niye babası yok,
-
O kadar çok ki, hangisi
bilinmiyor,
-
??????? (nasıl
bilinmiyor yaaaa)
Canım annem, küçücük çocuğun kafasına niye
böyle şeyleri sokarsın? Ayrıca ilerleyen yaşlarımda bu yorumunu çok
ayıpladığımı belirtmeden geçemeyeceğim.
Sanırım 7 – 8 yaşlarımdayım ananne’deyiz,
karşı komşu cıvıl cıvıl 2 küçük çocuklu bir hanım. Davetsiz şekilde sürekli
gelip gidiyor. Kocası Durmuş Efendiyi soruyorlar. Orda, burda, şurda…. Durmuş’u
bulana aşk olsun.
Ayşe hanım bir sabah hırpalanmış, gözü yaşlı bir şekilde
geldi. Hemen odaya kapanıldı. Güya çocuklar konunun dışında tutulmak istendi.
Evde büyük bir salon camlı kapılar ile ikiye ayrılmış. Onlar camlı odanın bir
tarafına geçti, ben ise diğer tarafına.
Ses çok net ama görüntü yok! Olsun….
Ayşe hn’ın kocası gece pavyonda çalışan bir
hanım ile eve gelmiş. Kadını yatak odasından kovmuş, bunlar yerleşmiş.
Kadıncağız ağzını açında yemiş yumruğu, tekmeyi sabahı sabah etmiş. Sabah bir
posta dayak eşliğinde kendini evin hizmetçisi olarak bulmuş. Ayşe, Pavyon Karısına
hizmette kusur etme!....
Minik hafıza dağarcığıma, başta pavyon karısı
olmak üzere bir sürü yeni kelime ve olay
yerleşti iyi mi? Nasıl bir şey bu pavyon
karısı? Evin babası eve başka bir kadın getirebiliyormuş!
Ben kendisini hiç görmedim. Zaten bir müddet
sonra da evimize döndük. Merak her şeyden beter, elbette ki bu konunun daimi
takipcisi oldum.
Bu hikayede Ayşe hanım mı muzdaripti? Yoksa
bin kaplan gücündeki Durmuş efendi mi? Kolay mı 2 karı ve 2 çocukla uğraşmak. Durmuş efendi’nin suçu ne? Payvon karısı
fettanlığıyla baştan çıkarmıştır adamı. Ayşe hanım kadın olamamışsa, Durmuş
efendinin suçu ne?
Durmuş efendi, pavyon karısını bir kaç yıl sen benim karımsın diye güzelce
idare etti. Yeni gıcır gıcır otobüs almış, senetleri de pavyon karısına
kitlemiş. Yeni bir otobüs kaç para hiç fikriniz var mı? Demek ki pavyon karısı
tutulan bir kadınmış. Durmuş efendi bir
otobüsle de yetinmedi tabi ki... Pavyon karısı sıfırı tüketince kıça bir tekme,
haydi uğurlar ola! Gelsin başka pavyon karısı!
Durmuş efendi ve Ayşe hanım hiç boşanmadı.
Durmuş efendi para kazansın diye ses çıkarmadan oturdu, belki de göstermelik
birkaç dayak yedi. Ayşe hanımın günahı boynuna, onun bu hikayedeki asıl rolünü
hiç öğrenmedim. Bu tarz ezik, şahsiyetsiz kadınları sevmememin temeli Ayşe hanımdır.
Durmuş efendi ise ilerleyen yıllarda namus
kumkuması hatta badem bıyık bile oldu diyebiliriz. Kızını boynuzlayan
damadını, bu sebepten feci şekilde dövdüğünü bile duydum. ‘Dinime küfreden
Müslüman olsa’ diye atalarımız boşuna söylememiş.
Çocuk yaşlarımda kadınların para için sömürülüp,
para bitince de kıçlarına nasıl tekme vurulduğunu, Durmuş gibi pezevenkleri,
Ayşe gibi şahsiyetsiz ezikleri çok iyi öğrendim. Ara ara o pavyon karısının
sonunu da merak ederim. Gözümün önüne hiç iyi şeyler gelmez.
Size başka bir pencereden de hikaye anlatayım; 20’li
yaşlarımın başında tesadüfen, gündüz hemşire, gece pavyon çalışanı bir kadına
rastlamıştım. Kirli sarı saçlar, siyah-sarı bir ten, kilolu bir vücut ve yılan
bakışlar. Hastaneye yeni düşmüş hemşireleri oltaya düşürme çabaları ve tüm
marifetlerini ulu orta anlatan kişilik yapısı… Günün birinde öksüz ve yetim
kalan 15-17 yaşlarındaki yiğeni buna
sığınır, zavallı kız nereden bilsin cehenneme düştüğünü. Kadının birlikte
yaşadığı dostu bu kıza tacizde (!) bulunur; sermaye olma korkusuyla genç kız,
boynuna ilmek geçirerek, hikayeden çıkar. Kadın tacizi daima reddetti ve adamı
korudu. Hastane yönetimi ise yıllar önce yapması gerekeni yaptı ve kadını
meslekten ihraç etti.
Uzun bir girizgahtan sonra Necmi Erdoğan’ın
röportajına dönersek;
Burcu, 16 yaşında görücü usulü ile evlenmiş;
17 yaşında çocuk sahibi olmuş; bir yıl sonra da eşinden ayrılmış ve seks
işçiliğine başlamış. Kızı şimdi başka bir şehirde üniversitede okuyor.
Ankara’nın merkezi bir semtindeki sobalı bir evde oturuyor ve çalışıyor.
>>Sen olsaydın kendine ne
sorardın?
Bilmem ne sormazdım. Bak o da güzel bi soru
oldu şimdi. “Nasıl başladın”ı sormazdım en azından.
>>Niye sormazdın?
Sorgulanmak istemediğim içindir belki de.
Onun için zaten bu işi yapıyorum. Onun için hayatımı verdim, her şeyi
reddettim. ***nın para edeceğini nasıl öğrendin gibi bi soru olabilir hani…
>>Nasıl evlendin?
On altı yaşındayken ailem beni mahalle
arasındaki dikiş-nakış kursuna gönderdi. Oraya kadınlar erkek çocuklarına kız
bakmaya gelirlerdi. Öyle muhafazakâr bi yerde oturuyoduk. Ailem bana “Kapan”
diye baskı da yaptı. Ben de mahsustan evden çıkarken kapatıp evin ilersine
gittiğimde açıyodum. Onlara hep görmek istediğini gösteriyodum; ama bi taraftan
da kendi istediklerimi gizli de olsa yapıyodum. Ben yapmak istediğim hiçbi şeyi
yapamadım.
Şimdi kızıma uyguluyorum bunları en azından.
O yüzden kızımı yanımdan uzaklaştırdım. Dedim ki kendi yapamadıklarım üzerinden
çok fazla üstüne gidebilirim. Bi insana oku demek de aynı okuma demek gibi
bişey. Aynı baskı.
Evleniceğim adamla yarım saatlik bi
görüşmemiz olmuştu bi parkta. Çünkü yalnız görüşmemize izin vermiyolardı. Şunu
sordum: “Kot pantolon giymeme izin verecek misin evlendiğimizde?” “Veririm,
neden olmasın” dedi. “Tamam”, dedim, “kabul ediyorum”.
O evliliğin olmayacağını biliyodum zaten.
Amacım evlilik yapmak da değildi ama hamile kaldım. Aileme denedik olmadıyı
göstermem gerekiyodu. Dövülmek, aldatılmak bile bizimkilere göre bi ayrılma
sebebi değildir. Erkek yapar. Sol kaburgamı kırdı eşim. Hala nefes aldığımda
acır. Ailemin evine gittiğimde, “N’aptın da böyle yaptı?” dediler. N’apabilir
ki bi insan kaburgasını kırdırıcak kadar? Neydi ya sebep? Çok uyduruk bi şeydi
hatırlamadığıma göre.
>>Sen mi bitirdin?
Evet. Önce beni çocukla tehdit etti. Her şeyi
göze aldım. Onun da ayrılmakla ilgili sebepleri vardı aslında; o da beni çok
istemiyodu. Çünkü eşimin eşcinsellerle de ilişkisi vardı. Sonradan öğrendim.
Şimdi düşününce, ikimiz de sanki birbirimize mecbur kalmışız gibi. Bu kadar
şiddet uygulaması bu yüzdenmiş...
>>Sen epeydir yapıyorsun
bu işi. Eskiye göre bi fark var mı?
Ulus’ta da, Maltepe’de de çalıştım. Artık
hiçbi yere çıkmadan, İnternet üstünden çalışıyorum. Evimde oturuyorum, müşteri
bana geliyo. Gece kulübünde kırk tane kadın sıraya diziliyo, adam içimizden
hangisini beğenirse alıp götürüyodu. Bardan çık, otele git, ordan çık… O kadar
meşakkatli ve yorucu ki. Başka bi yere gidiyosun bi defa... Bi on yıl önceki
müşterilere, bi de şimdiki müşterilere baktığımda, şimdi biraz daha korkuyolar
kadına şiddetten.
O zamanlar çok şiddet görmüştüm. Mesela benim
boğazım kesildi. Kaçırıldım, tecavüze uğradım. Şimdi en azından evimdeyim ya,
daha korunaklı hissediyorum kendimi. Şu evleri görmek bi müşteri geldiğinde
bana cesaret veriyo. Bağarsam biri duyar düşüncesi. Ama o zaman adamın
arabasına biniyosun, evine gidiyosun; herşey onun elinde.
>>Peki, kadınlar
açısından başka ne gibi değişiklikler var?
Çok. Mesela önceden kadınlar kendi
kazandıkları parayı bi erkeğin kölesi olup ona yediriyolardı. Pezevenge,
dostuna. Erkek şiddetinden gel, sonra tekrar bi erkek bul; dönüp dolaşıp aynı
noktaya git. Benim bu olmadı hiç hayatımda. Hiçbi zaman olmadı paramı yiyen,
döven. Buna asla izin vermedim. Zaten bunlara hayır dediğim için hayatımdan bu
kadar şeyi verdim. Akıllı bi kadındım.
>>Biraz da müşterileri
konuşalım. Var mı hala “Seni bu hayattan çekip çıkarıcam” diyen?
A tabi canım, olmaz mı? İki duble içtikten
sonra “seni oturtucam”. “Kucağına mı oturtucaksın?” diyorum. Ben oturmak
istemiyorum. Biri beni oturtmasın mümkünse; bıraksın. “Niye bu işi yapıyosun?
Yapma.” En çok verdikleri örnek de temizlik yap. Ya neymiş temizlik bu ülkede?
Niye bi tanesi de başka bi şey demiyo bana? Tek seçenek temizlik mi? E ben de
temizlik yapıyorum, sizin pisliğinizi temizliyorum. Hiçbi fark yok.
>>Ankara’nın farklı
yerlerince çalışmışsın. Çankaya’sıyla Ulus’u...
Çok farklı. Bi defa Ulus’a gelen insanların
yüzde doksanı muhafazakar kesimden. “Seni de Allah kurtarsın”, “Bu işi yapan
kadınlara benzemiyosun” gibi lafları duyunca o adam benim için bitmiş oluyo. Bu
işi yapan kadınlar neye benziyo? Öbürü neye benziyo? Ben farklı değilim ve bu
işi yaptığım için sen benim yanımdasın. Yapmayan, evindeki kadını çok istemiş
olsaydın şu anda evindeydin. Adam benle seks yapıyo, sonra “Sıcak suyun var mı?
Bi abdest alabilir miyim?” diyo. Benim için sıkıntı yok, senin için bu kadar
kolaysa. Veyahut da “hakkını helal et” diyo giderken. O beni çok rahatsız
ediyo. Neyi helal ediyim? Haram ne, helal ne? Bastıran ve bi o kadar da her
şeyi yaşayan bi toplumuz. Her şeyi yapıyoruz ama üstü kapalı.
>>Zengini fakiri filan
fark ediyo mu?
***in rütbesi mi olur, *** ***tir. Ama tabi
zenginler daha cimri. Parayı verirken daha çok hesap yapıp karşılığını daha çok
alıyo.
>>Genel olarak memleketin
zenginlerine, fakirlerine ne diyosun?
Niye bana babamın bıraktığı bi ev miras
kalmıyo? Niye benim bi arabam yok? Bi kafeye gidiyorum, bakıyorum adam çok
rahat. Hayat ona bu rahatlığı vermiş. Ben o rahatlığın onda birini almak için
hayatımdan neler verdim? Heralde hep de böyle olcak. İşte “Böyle gelmiş böyle
gitcek” demek de zaten her şeyi kabul ettiğimizin göstergesi. Ben ve benim
gibiler böyle düşündüğü için o zengin oldu. Ve ben hala o yüzden fakirim. Böyle
düşündüğüm için.
>>Kendine fakir…
Tabi ki fakirim. Evi görüyosun. Lüks hiçbi
şeyim yok. İşe gittiğim evleri, yaşantıları, bi milyar iki milyarın bi saatte
nası harcandığını gördükten sonra, evet, ben fakirim.
>>Yaşadığın olayları
aklından siliyor musun?
Siliyorum. Mesela müşteriyle geçenlerde çok
büyük bi problem yaşadım bu evde. Adam ayakkabısıyla boğazıma bastı yüz milyonu
geri almak için. İki yüz milyon vermişti, boşalamadığı için yüz milyonunu geri
istedi. Çok uğraştım, olmadı. Adam da gayet şık bi adam; eminim toplumda saygı
da görüyodur. Ama burda yüz milyon için bana öyle bi şiddet yaşattı…
Eskiden olsaydı çok acı çekerdim. Ama şimdi o
adam gittikten bi saat sonra başka müşteriyi aldım. Demek ki canım acımıyo
benim artık; böyle bi olay da benim psikolojimi bozmuyo. Hiçbi şey olmamış gibi
yaşıyorum yani. Bu da garip.
>>Peki, kızın var, komşun
var… O trafiği nası idare ediyosun? Bi kısmı bilmiyo en azından?
Mesela komşum benim ne iş yaptığımı biliyo
ama onun bildiğini ben bilmiyomuşum gibi davranıyorum. Aileme gittiğim zaman
tabi ki eski bekledikleri şey yok; bi mücadele verdim onlarla da. Babama
anlattım günlerce oturup. Uyuşturucu kullandığımı söyledim. Bi şeylerden
korkmanın bu kadar anlamı yokmuş. Benim ailem aşiret; hepsi burdalar. Ben buna
rağmen başka şehre gitmiycem dedim. Rahatsız oluyolarsa onlar gitsinler. Niye
ben gideyim? Ama tabi kızıma anne, aileme onların görmek istediği kız,
müşterime çok iyi bi dişi, bakkala ayrı bi şey. Bi sürü maske. Bazen hangisiyim
ben diyorum. Hepsi mi? Hepsi.
>>Kimleri kendine yakın
buluyosun?
Mesela taksiciler sosyalleştiğim kişiler.
Mahallenin ayakkabı boyacısı var; bi merdiven altında yaşıyo; gelir benim evde
yıkanır, çamaşırlarını yıkarım. Ararım, “Amca nerdesin? Gel çay yaptım,
kahvaltı yapalım” derim. Kendimi mutlu hissediyorum öyle. Çünkü beni tanımıyo.
Hiçbi şeyimi bilmiyo. Yoksa problem çıkıyo.
>>Geleceğini düşününce
endişe ediyo musun?
Yok. Yirmi yıl önce de bi gelecek vardı
önümde, korkmamıştım; yirmi yıl sonra da yine bi gelecek var, korkmuyorum.
Kendim özel sigorta ödüyorum. Altı yıl sonra ordan emekliyim. Bi ev aldım.
Kiram olmaz. Bi şekilde de hayatımı sürdürürüm.
>>Peki, seks işçileri
örgütlenebilir mi?
Seks işçileri gününde bi konferans vardı;
protokol gibi ön sıraya dolmuşlar. Ellerinde laptop. ******* ben, muhasebemi
tutan onlar! Seks işçilerini seviyoruz diye dilde haklarını savunsalar da asla
aynı evde yaşayamazlar. Bunu oturucaksın, bildiğin dilde anlatıcaksın. Sokak
örgütlenmesi lazım. Ama zor; örgütleriz de baya çaba göstermek lazım. Translar
bu anlamda daha iyi. Çünkü polis biyolojik kadınlara trans kadınlar kadar çok
şiddet uygulamıyo. Bi de biçok kadın çocuğum duymasın, görmesin diye gitmiyor
hiçbi yere. Bu yüzden örgütlenemiyo. Çocukları var, evlerinde olmaları lazım.
Trans kadınlar bu yüzden daha örgütlüler.