Internette
bir konuyu araştırırken aşağıdaki yazıya rastladım. Hayli ilginç bulduğum
yazıyı, yayınlanmış hali ile sizlerle de
paylaşma ihtiyacı hissettim.
Bildiğiniz
gibi ülkelerin yazılı ve yazılı olmayan tarihleri var. Yazılı olmayan tarihi
herkesin öğrenmesi farzdır ilkesiyle sunuyorum.
Muammer
Erkul’un kaleminden;
Saray görmüş son şehzade Ertuğrul Osman
değildi...
Zaten
şehzadeler sarayda yaşamazdı.
Dolmabahçe Sarayı da hanedan mensupları için kullanılmazdı.
O muhteşem saray; devletin ihtişamını ispat edecek önemli gün ve toplantılar
içindi.
Padişah ve ailesi (bugün her iş adamının alabileceği ölçüde) Yıldız Köşkü’nde
otururdu.
1912’de Nişantaşı’ndaki baba konağında doğan Ertuğrul Osman Efendi, dört-beş
yaşlarında bir-iki defa dedesini görmüştü; ama hapis tutulduğu Beylerbeyi
Sarayı’nda!
Sonra dedesi vefat etti ve 12 yaşında (Mart 1924) sürgün hayatı başladı.
Öyleyse kim yaşadı bu
koskoca sarayda?
Sarayda yaşamış son “şehzadeler” kimlerdi?
Elbette
İsmet İnönü’nün çocukları Ömer
(1924’lü), Erdal
(1926’lı) ve bir de Özden!..
Bugün şaşıranlar, inanmayanlar oluyor.
İkinci bir partisi bile olmayan dikta yönetimlerinde her şey gibi elbette
saraylar da diktatöründü! Tek adam olarak 12 yıl süren bu saltanatı 1950
seçimlerini kazanan Menderes bitirdi.
Onun asılması için başka sebep arayanlara şaşılır ki Atatürk’ün ölümünden sonra
kâğıt paraların üzerinde bile İnönü vardı.
Memleketin yeni “hükümdar ailesi” yazları İstanbul’a gelir, bazen adada bazen
de Dolmabahçe’de kalırlardı. Yıldız ve diğer köşklerin eşyaları Ankara veya
sağa sola dağıtıldığı, Topkapı Sarayı kullanıma uygun bulunmadığı için... Bir nevi çaresizlikten buraya
sığınmıştı İnönü ailesi!
Dolmabahçe
Sarayı ki ancak 13 yılda (1856) bitirilmiş, 110.000 m2 üzerine üç kattı.
4500’ü halı 45.000 m2 zemini döşeliydi.
285 oda, 46 salon, 6 hamam, 68 tuvaleti ve elektrik, kalorifer sistemi vardı.
İşte bu saray, özellikle Ömer İnönü için okul yılları boyunca açık tutulmuştu.
Güneri Cıvaoğlu'nun 15 Şubat Pazar 2009 günü yayınlanan
"Metin’le bir peri masalı yaşadım"
yazısının ilk bölümü...
ÖZDEN (İnönü) Toker, henüz öğrenci... İstanbul’da o da öğrenci olan Metin
Toker’le tanışıyor.
Toker; “Özden’in örülmüş gür ve siyah saçları, iri gözleri beni çekti” diye
anlatır.
Birbirlerinden telefon
numaralarını alırlar.
Metin Toker muhabir
olarak çalıştığı Cumhuriyet Gazetesi’nin numarasını verir, Özden İnönü ise Dolmabahçe Sarayı'nın...
Genç
ve varlıklı olmayan gazeteci ile Cumhurbaşkanı-Milli Şef-İkinci adam İsmet
Paşa’nın kızı arasındaki peri masalı diye anılan aşk böyle başlar.
Düşünün İstanbul’da bir
genç, hoşuna giden kızın telefon numarasını istese sözgelişi, Kadıköy’den,
Etiler’den, Bebek’ten, Bayrampaşa’dan, Gültepe’den, Fatih’ten, Ataköy’den bir
semt numarası verir.
Ama... Metin Toker'e verilen numara, Dolmabahçe Sarayı'dır.
Peri
masalı İstanbul’da, Ankara’da, sonra da Metin Toker’in muhabirlik yaptığı ve
siyasal bilgiler okuduğu Paris’te, Özden İnönü’nün okuduğu Londra’da devam
eder.
Ve Paris’te bir yılbaşı...
Arkadaşlar arasında yeni yıl kutlama partisi...
Metin Toker, dans ederken Özden Toker’in kulağına “benimle evlenir misin?” diye
fısıldıyor.
Özden İnönü, hiç tereddüt geçirmeden “evet” cevabını veriyor.
........... yazı böyle devam ediyor, bizi ilgilendiren kısmı buraya kadar...
Can
Dündar ise 06.03.2004 tarihinde yayınlanan
"Ömer İnönü
ve bir cinayet hikâyesi"
yazısında şunları anlatıyor, "geçen
gün kaybettiğimiz Ömer İnönü" girişiyle. Buyrun:
Yaşı yetenler hatırlar:
DP'yi iktidara getiren seçim 14 Mayıs 1950'de yapıldı.
Seçime 10 gün kala DP'yi destekleyen Zafer gazetesinin 1. sayfasında bir kaza
haberi yayımlandı. Haberin başlığı, "Kayalıbay'ın ölümündeki esrar"dı.
Haber, Muzaffer Kayalıbay adlı vatandaşın 1945 yılında,
Taksim'deki bir kavgada yaralandığını ve sonra da arabayla ezilerek öldüğünü
duyuruyordu.
Seçime 10 gün kala, 5 yıllık bir ölüm haberinin neden manşete yerleştiği
seçimden 40 gün sonra anlaşıldı.
DP milletvekili Ahmet Gürkan Meclis'te "Bu olay bir
kaza değildir. Şef sisteminin bu memlekette karanlıklar içinde bıraktığı bir
faciadır" dedi.
Gürkan'a göre "Kayalıbay'ı o gece tekmeleyerek yere düşüren ve üzerinden
otomobille geçerek öldüren kişi, Ömer İnönü'ydü".
DP milletvekiline göre olay şöyle yaşanmıştı:
Kayalıbay, Olga adlı bir Rus kızıyla evliydi. Olay günü, Olga'nın Rus kız arkadaşı
ve dönemin Ankara Valisi
Nevzat Tandoğan'ın oğlu, bir otelde içip sarhoş olmuşlar, sonra da Dolmabahçe Sarayı'nı aramışlardı.
Sözde Tandoğan, telefonda "Şehzade"ye, "İstediğiniz kadınlar burada, yola
çıkıyoruz, bizi karşılayın" demişti.
O
karşılama sırasında çıkan tartışmada Kayalıbay, Ömer İnönü'nün yüzüne yumruk
atmış, Ömer de Muzaffer'in kasığını tekmelemiş ve mesanesi patlayarak yere
yığılan adamı arabasıyla ezerek öldürmüştü.
Milletvekiline göre olayın tanıkları ve kanıtları vardı. "Hükümet, bu
cinayeti aydınlatmalı"ydı. (Metin Toker, "DP'nin Altın Yılları",
Bilgi, s. 60)
O günden sonra Türkiye, bir yıl, bunu konuştu.
DP'lilere göre olay, Şef'in hasıraltı ettiği bir skandaldı. CHP'lilere göre
ise, Celal Bayar, yıllar önce Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra yolsuzlukla
suçlanıp beraat eden oğlunun intikamını alıyordu.
İsmet İnönü, "Ailemiz muazzam bir iftira karşısındadır" açıklamasını
yaptı. Ömer İnönü, "Ben böyle bir hadise sırasında orada değildim"
dedi.
Baba oğul, daha önce bu konuyu konuşmuşlardı. İsmet Paşa bir ihbar üzerine
oğlunu çağırmış, "Bana doğruyu söyle. Böyle bir olay var mı" demişti.
Ömer, "Hiç haberim yok" deyince Paşa bunun bir komplo olduğuna
inanmıştı.
Ancak Ömer hala endişeliydi.
Bir gece annesine "İki yalancı şahitle beni mahkum edecekler"
demişti. (Gülsün Bilgehan, "Mevhibe", Bilgi, s. 172)
* * * * * * * * * * *
Sonra neler mi oluyor?
Belki okuyanlar arasında o günleri hatırlayan bir iki kişi çıkar...
Konu Meclis'e yansıyınca iş büyüyor. Kayalıbay ailesi Ömer İnönü'nün
tutuklanmasını istiyor. Savcılıktan Pembe Köşk'e gelen bir davetle Ömer
"katil suçundan sanık" olarak ifade vermeye çağrılıyor. Basının büyük
ilgiyle izlediği, 80 tanıklı davadaki suçlamaların dayanaksız olduğu
anlaşılıyor ve Ömer İnönü beraat ediyor... Öldüğü güne kadar politikaya hiç
yaklaşmıyor, uzun yıllarını yurt dışında geçiriyor, falan...
Zaten anlaşılmıştır, belli ki buradaki satırlarımızın ve yaptığımız alıntının
gayesi cinayet ve siyaset değil...
Can Dündar'ın yazısının içinde Dolmabahçe'den
çağırılan "şahzade" ifadeleri geçtiği içindir.
Can Dündar'ın yazısı içinde geçen olaydaki itirazlar da zaten İnönü soyadı taşıyan genç insanların
Saray'da yaşamasına değil, katil olup olmamasınadır...
Bizim konumuz, işin "Saray" kısmıdır, Tandoğan'lı veya Taksim'li
kısmı bizim konumuzun dışındadır...
* * * * * * * * * * *
Ömer İnönü hakkında özet bilgi şu şekildedir:
Ömer İnönü (doğum. 1924 - ö. 2 Mart 2004), Türk işadamı ve ikinci Cumhurbaşkanı
İsmet İnönü'nün büyük oğlu. Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdikten sonra Orta Doğu
Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Makina Yüksek Mühendisliği'nden mezun oldu. 1952
yılında Engin İnönü ile evlendi. İnönü çiftinin Hayri ve Eren isminde iki
çocukları oldu.
Ömer İnönü, 3 Mart 1972'de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının serbest bırakılması
için gerçekleştirilen Türkiye'nin ilk uçak kaçırma eyleminde yolculardan
biriydi. Ayrıca; Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenleri
Sendikası'nın da kurucularındandı. Eşi Engin İnönü'nün ölümünden yaklaşık
olarak iki ay sonra 2 Mart 2004'te Maçka'daki evinde öldü.
İki ilginç not da şunlardır:
Ömer İnönü Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdikten sonra Makina Yüksek Mühendisliği
okumak isteyince babası ona ODTÜ kurdu diyen de var, Ömer Ankara'ya böyle bir
okul kazandırdı, diyen de var...
Bir ilginç not ise şu:
Ömer İnönü'nün doğduğu zaman, Osmanlı şehzadelerinin (hanedanın) sürgüne
gönderildiği zamandır!..
* * * * * * * * * * *
Bu arada, hazır konu açılmışken Dolmabahçe Sarayı hakkında da biraz bilgi
vermek lazım:
Beşiktaş Sahil Sarayı, Sultan Abdülmecid tarafından ahşap ve kullanışsız olduğu
gerekçesiyle 1843 yılından başlayarak yıktırılmış ve aynı yere günümüzdeki
Dolmabahçe Sarayı'nın temelleri atılmıştır. Yapımı, çevre duvarlarıyla birlikte
1856 yılında bitirilen Dolmabahçe Sarayı 110.000 metrekareyi aşan bir alana
kurulmuş ve ana yapısı dışında 16 ayrı bölümden oluşmuştur. Bunlar saray
ahırlarından değirmenlere, eczanelerden mutfaklara, kuşluklara, camhane,
dökümhane, tatlıhane gibi çeşitli amaçlar için yapılmış yapılardır. Bu yapılara
Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) Saat Kulesi ve Hareket Köşkleri
eklenmiştir.
Osmanlı mimarları Karabet ve Nikogos Balyan tarafından yapılan sarayın ana
yapısı; Mabeyn-i Hümayun (Selamlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i
Hümayun adlarını taşıyan üç bölümden oluşur. Mabeyn-i Hümayun; devletin yönetim
işleri, Harem-i Hümayun; padişah ve ailesinin özel yaşamı, bu iki bölümün
arasında yer alan Muayede Salonu ise padişahın önemli devlet törenleri için
ayrılmıştır.
Dolmabahçe Sarayı, bodrumla birlikte üç katlıdır. Biçimde, ayrıntılarda ve
süslemelerde gözlenen belirgin batı etkileri taşıyan saray, bu etkilerin
Osmanlı ustalarca yorumlanmış bir uygulamasıdır. Yapının beden duvarları
taştan, iç duvarları tuğladan, döşemeleri ahşaptan yapılmıştır. Saraya, 1912
yılında elektrik ve kalorifer tesisatı eklenmiştir.
Cinayet davasıyla ilgili
Ankara Vali’si Nevzat Tandoğan’ın intiharıyla sonuçlanan kısmı ile ilgili anlatımlar var. Onu da bir ara sizlerle paylaşacağım.