Görünüşe göre iyi bir yere koşmadığı
kesin.
Yıllar evvel Emin Çölaşan Turgut Nereden
Koşuyor diye bir kitap yazmıştı. Emin Çölaşan’a kesilen ceza maddi/manevi tazminat ve Doğan Yayıncılıktan bir süre
uzaklaştırılmaktı.
Cesaretli bir yazar olan Ergun Poyraz, Musa’nın Çocukları, Takunyalı Führer kitaplarını yazdı ve cesaretinin
bedeli olarak 2007’den beri Silivri Cezaevinde yaşamaktadır. Takunyalı Führer’de,
‘bildiğim bazı konuları da yazsam sanırım
hapishaneden asla çıkamayacağım’ diye yazabilme cesaretini de göstermiştir.
Bol miktarda İBLİS yer altından çıktı ve artık
aramızda yaşıyor. Bunlardan birine bu
sabah arabanın radyosunda kanal ararken, tesadüfen denk geldim.
Artık herkes içindeki tüm zehirleri malumunuz üzerine oldukça rahat döküyor. Anasını
sattığımın memleketinde doğruları söylemek
‘out’, zehir saçmak ‘in’ oldu.
Yayına
yorumcu olarak katılan İblis’te, 1928 yılında Latin Alfabesine geçmiş olmamızın kendisi ve
grubuna verdiği esefi bolca dile getirdi. ‘kaç yüz yıllık alfabemizden vazgeçtik halbuki İsrailliler hem Latin kullanıyor hem de İbranice
kullanıyor, biz niye kendi alfabemizi kullanmıyoruz’ ile başlayıp, sövüp
durdu. Galiba RTÜK diye bir şey vardı bir zamanlar.
Cumhuriyet Bayramını kutlamanın bile artık
suç olmaya başladığını gördük ki, kutlamaların yasaklanması genelgesinin 27 Ekim’de İçişleri Bakanlığından
Valililiklere yollandığını yine basın aracılığıyla öğrendik.
Aslında her şey, ABD’nin Ilımlı İslam
Modeli ve buna bağlı olarak Büyük Ortadoğu Projeleri ile başladı. Ama anlaşılan
odur ki, Ilımlı İslam Modeli Türkiye uygulaması ABD’nin arzu ettiği çizgi sınırlarını
çoktan aştı.
Bu sebeple, uluslararası
kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’ten önümüzdeki hafta yapılacak açıklamada
not arttırımı beklentisinde olan piyasalar, dün Moody’s’den gelen sürprize
sınırlı tepki gösterdi. Türkiye ekonomisi ile ilgili pozitif yönleri sıralayıp, kredi notu ile
ilgili açıklamalarda bulunan Moody’s, politik risklere de dikkat çekti.
Türkiye’de özellikle 29 Ekim
kutlamalarında artan siyasi tansiyon ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin
belirsizlikleri göz ardı etmeyen Moody’s, “Türkiye’de laik ve dindar/bölgesel
ve etnik çatışmalardan kaynaklanan politik riskler var” dedi.
Moody’s, cari açığın azaltılması, döviz rezervlerinin artması veya özel sektör dış borçlanmasının azaltılmasıyla dış kırılganlıkların azalması halinde not artışının değerlendirilebileceğini kaydetti. Moody’s tarafından yapılan değerlendirmede, dış kırılganlıkların azaltılması yönündeki gelişmelerin tersine dönmesi halinde, kredi notunun görünümü ‘pozitif’ten ‘durağan’a çekilebileceği uyarısında bulunuldu. Açıklamada ayrıca, “Çok olası görünmese de yabancı sermaye akışında ani ve sürekli duruş, kredi notunu aşağı yönlü baskılar. Kamu maliyesinde ciddi bozulma, görünümde ve ekstrem durumda kredi notunda düşüşe neden olabilir” yorumunda bulunuldu.
Bildiğiniz gibi ülkemizdeki konulara NATO’ya
girişimizden bu yana ABD karar vermektedir. Bu konudaki ilk başvuruları,
Kurtuluş Savaşı sırasında ‘manga’mız olun ile başladı. İsmet İnönü’nün de o
yıllarda manga ya sıcak baktığını biliyoruz.
Darbe mi olacak / hükümet mi değişecek, silah mı
alınacak, savaş mı çıkacak, etnik ayrımcılık mı yapılacak, üretim mi
sınırlanacak, fındık/zeytin ağacı mı
sökülecek, ekilecek ürünlerin belirlenmesi, tohumun nereden alınacağı, ….. her konuya SAM Amca karar vermektedir. Bir zamanlar CIA’in
ofisinin de Başbakanlık binasında olduğu söylenir.
Devletin tüm önemli kuruluşlarında görev yapan
kişilerin muhakkak ABD bağlantılı geçmişlerinin olduğunu da biliyoruz. Bu ülke
Green Card’ı olduğu söylenen, Eisenhower Fellowship’li Başbakanlar, müşteşarlar, milletvekilleri gördü. Özal Brothers’ların da ABD hikayelerini
biliyoruz. Anlayacağınız, ABD yatırım yapacağı kişileri bir şekilde kanadına alıp, yetiştiriyor.
Şimdi bu durumda, mevcut politik riskleri gören
ABD sizce ne yapar? Ama önce elindekini sonuna kadar kullanacaktır.
Ancak, ülkemizdeki dejenerasyon politik, mali,
rejim, etnik risklerle sınırlı değil. A-Z’ye her konuda dejenerasyonun uçlarını
yaşıyoruz. Sapkınlık aşırı arttı. Fahişelerle evlenmek itibar göstergesi oldu,
toplu tecavüzler, eşcinsel eğilimlerde aşırı artış. (Homofobik olduğumu sakın düşünmeyin, bahsetmeye çalıştığım şey çok
farklı)
İşyerlerinde mobbing’te aşırı artış var,
işyerinde ilerlemenin en önemli yolu artık birileri ile yatmakla veya
yancılıkla başlıyor. Nerede kaldı eğitim, tecrübe?
Çifçi’nin/ hayvan yetiştiricinin hali berbat
ötesi, tarım ve hayvancılık şu dönemde aşırı desteklenmesi gereken konular.
Tarım olmazsa para mı yiyeceğiz.
Deniz/göl/ırmak/yer altı kaynaklarını kirletmek
için aşırı özen gösteriliyor. Çevre ve Orman Bakanlığımız var ama tabeladan öte
gidemiyor.
Eğitim zaten artık yok.
Sağlık; kör topal gidiyor. Malpraktis
şikayetlerinde artış var ama doktorlar hakkında işlem yapılmıyor. Malpraktis
şikayetinde bulunanlardan birisiyim ama arpa boyu yol kat edemedim.
Hukuk, ortalama bir dava en az 5 yıl sürüyor. Yargıtay
süreci hariç.
Üretim/inşaat sektörü, her zaman olduğu gibi
yanından sağından solundan çarpalım.
Liste böyle uzar gider, sinirlerimi aşırı zıplatmadan noktayı koyayım.
Peki biz bunları niye yaşıyoruz?
Aklımıza gelen ilk tarif ile başlayalım. Tarih
ders alınmadıkça tekrarlayıp, durur.
Ders almadıkça yaşamlar boyunca tekrarlanan
konulara ne diyorduk. KARMA
Daha evvel ki yazılarımda 26.000 yıllık siklus
sonu ama asıl tüm kainat, evrenler, yaratılmış olan her şeyi içine alan büyük
siklustayız demiştim.
Kıyametin alametleri bize öğretilmişti, ayaklar
baş olacak, zina – bina artacak. O yüzden Türkiye’yi ben biraz da Sodome ve Gomore’ ya da
benzetiyorum. Kıyamet öncesi son sapkınlıklar.
Mars ile ilgili yazımı okuduysanız, evrim programında
savaşçı karıncaların geri kaldığından,
peygamber develerinin de aşama yapıp bir üst boyuta geçtiğinden bahsetmiştim. Bazılarımız o yüzden yüzyıllar öncesinin özlemiyle yaşıyor.
Dünyamız 4. Boyuttan, 5. Boyuta yapısal olarak
2014 sonuna kadar geçecek. Bazı iri taşları da 4. Boyutta bırakacağız. Geçtikten sonra dertler bitiyor mu derseniz?
Maalesef!... Bu sefer başka taşlar, eğrelti otları yolumuza çıkacak.
İnsanlık; din, dil, ırk mezhep, cinsiyet ayırımı
yapmayacak, ortak bilinç seviyene
gelinceye kadar eleklerin telleri iri taşları temizleyecek. 2300 lere kadar bu
şekilde devam ediyor. Sonrası Altın Çağ.
Ortak bilinç seviyesini ne kadar erken yakalanır
ise evrim basamaklarının zor yolları da o kadar kolay atlatılacağı
kanaatindeyim. Aksi taktirde çok zor günler
dünyayı bekliyor.
O yüzden, şu anki kaba madde formumuzda bilinç ve
kaba madde evrimlerimizi bir an evvel tamamlayıp, Altın Çağ’a kadar olan ara
dönemde dünyaya gelmemize ihtiyaç kalmaması en ideali.
Yolunuz Her Daim Işık ile Aydınlansın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder