1 Kasım 2012 Perşembe

Türkiye Nereye Koşuyor


Görünüşe göre iyi bir yere koşmadığı kesin.

Yıllar evvel Emin Çölaşan Turgut Nereden Koşuyor diye bir kitap yazmıştı. Emin Çölaşan’a kesilen ceza  maddi/manevi tazminat ve  Doğan Yayıncılıktan bir süre uzaklaştırılmaktı.

Cesaretli bir yazar olan  Ergun Poyraz, Musa’nın Çocukları,  Takunyalı Führer kitaplarını yazdı ve cesaretinin bedeli olarak 2007’den beri Silivri Cezaevinde yaşamaktadır. Takunyalı Führer’de, ‘bildiğim bazı konuları da yazsam sanırım hapishaneden asla çıkamayacağım’ diye yazabilme cesaretini de göstermiştir.

Bol miktarda İBLİS yer altından çıktı ve artık aramızda yaşıyor.  Bunlardan birine bu sabah arabanın radyosunda kanal ararken, tesadüfen denk geldim.

Artık herkes içindeki tüm zehirleri  malumunuz üzerine oldukça rahat döküyor. Anasını sattığımın memleketinde doğruları söylemek  ‘out’, zehir saçmak ‘in’ oldu.

Yayına  yorumcu olarak katılan İblis’te, 1928 yılında  Latin Alfabesine geçmiş olmamızın kendisi ve grubuna verdiği esefi bolca dile getirdi. ‘kaç yüz yıllık alfabemizden vazgeçtik halbuki   İsrailliler hem Latin kullanıyor hem de İbranice kullanıyor, biz niye kendi alfabemizi kullanmıyoruz’ ile başlayıp, sövüp durdu. Galiba RTÜK diye bir şey vardı bir zamanlar.

Cumhuriyet Bayramını kutlamanın bile artık suç olmaya başladığını gördük ki, kutlamaların yasaklanması genelgesinin  27 Ekim’de İçişleri Bakanlığından Valililiklere yollandığını yine basın aracılığıyla öğrendik.

Aslında her şey, ABD’nin Ilımlı İslam Modeli ve buna bağlı olarak Büyük Ortadoğu Projeleri ile başladı. Ama anlaşılan odur ki, Ilımlı İslam Modeli Türkiye uygulaması ABD’nin arzu ettiği çizgi sınırlarını çoktan aştı.

Bu sebeple, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’ten önümüzdeki hafta yapılacak açıklamada not arttırımı beklentisinde olan piyasalar, dün Moody’s’den gelen sürprize sınırlı tepki gösterdi. Türkiye ekonomisi ile ilgili pozitif yönleri sıralayıp, kredi notu ile ilgili açıklamalarda bulunan Moody’s, politik risklere de dikkat çekti.

Türkiye’de özellikle 29 Ekim kutlamalarında artan siyasi tansiyon ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin belirsizlikleri göz ardı etmeyen Moody’s, “Türkiye’de laik ve dindar/bölgesel ve etnik çatışmalardan kaynaklanan politik riskler var” dedi. 

Moody’s, cari açığın azaltılması,  döviz rezervlerinin artması veya özel sektör dış borçlanmasının azaltılmasıyla dış kırılganlıkların azalması halinde not artışının değerlendirilebileceğini kaydetti. Moody’s tarafından yapılan değerlendirmede, dış kırılganlıkların azaltılması yönündeki gelişmelerin tersine dönmesi halinde, kredi notunun görünümü ‘pozitif’ten ‘durağan’a çekilebileceği uyarısında bulunuldu. Açıklamada ayrıca, “Çok olası görünmese de yabancı sermaye akışında ani ve sürekli duruş, kredi notunu aşağı yönlü baskılar. Kamu maliyesinde ciddi bozulma, görünümde ve ekstrem durumda kredi notunda düşüşe neden olabilir” yorumunda bulunuldu.
 

Bildiğiniz gibi ülkemizdeki konulara NATO’ya girişimizden bu yana ABD karar vermektedir. Bu konudaki ilk başvuruları, Kurtuluş Savaşı sırasında ‘manga’mız olun ile başladı. İsmet İnönü’nün de o yıllarda manga ya sıcak baktığını biliyoruz.

Darbe mi olacak / hükümet mi değişecek, silah mı alınacak, savaş mı çıkacak, etnik ayrımcılık mı yapılacak, üretim mi sınırlanacak, fındık/zeytin  ağacı mı sökülecek, ekilecek ürünlerin belirlenmesi, tohumun nereden alınacağı,  ….. her konuya  SAM Amca karar vermektedir. Bir zamanlar CIA’in ofisinin de Başbakanlık binasında olduğu söylenir.

Devletin tüm önemli kuruluşlarında görev yapan kişilerin muhakkak ABD bağlantılı geçmişlerinin olduğunu da biliyoruz. Bu ülke Green Card’ı olduğu söylenen, Eisenhower Fellowship’li  Başbakanlar, müşteşarlar, milletvekilleri  gördü. Özal Brothers’ların da ABD hikayelerini biliyoruz. Anlayacağınız, ABD yatırım yapacağı kişileri  bir şekilde kanadına alıp, yetiştiriyor.

Şimdi bu durumda, mevcut politik riskleri gören ABD sizce ne yapar? Ama önce elindekini sonuna kadar kullanacaktır.

Ancak, ülkemizdeki dejenerasyon politik, mali, rejim, etnik risklerle sınırlı değil. A-Z’ye her konuda dejenerasyonun uçlarını yaşıyoruz. Sapkınlık aşırı arttı. Fahişelerle evlenmek itibar göstergesi oldu, toplu tecavüzler, eşcinsel eğilimlerde aşırı artış. (Homofobik olduğumu sakın düşünmeyin, bahsetmeye çalıştığım şey çok farklı)

İşyerlerinde mobbing’te aşırı artış var, işyerinde ilerlemenin en önemli yolu artık birileri ile yatmakla veya yancılıkla başlıyor. Nerede kaldı eğitim, tecrübe?

Çifçi’nin/ hayvan yetiştiricinin hali berbat ötesi, tarım ve hayvancılık şu dönemde aşırı desteklenmesi gereken konular. Tarım olmazsa para mı yiyeceğiz.

Deniz/göl/ırmak/yer altı kaynaklarını kirletmek için aşırı özen gösteriliyor. Çevre ve Orman Bakanlığımız var ama tabeladan öte gidemiyor.

Eğitim zaten artık yok.

Sağlık; kör topal gidiyor. Malpraktis şikayetlerinde artış var ama doktorlar hakkında işlem yapılmıyor. Malpraktis şikayetinde bulunanlardan birisiyim ama arpa boyu yol kat edemedim.

Hukuk, ortalama bir dava en az 5 yıl sürüyor. Yargıtay süreci hariç.

Üretim/inşaat sektörü, her zaman olduğu gibi yanından sağından solundan çarpalım.

Liste böyle uzar gider,  sinirlerimi aşırı zıplatmadan noktayı koyayım.

Peki biz bunları niye yaşıyoruz?

Aklımıza gelen ilk tarif ile başlayalım. Tarih ders alınmadıkça tekrarlayıp, durur.

Ders almadıkça yaşamlar boyunca tekrarlanan konulara ne diyorduk. KARMA

Daha evvel ki yazılarımda 26.000 yıllık siklus sonu ama asıl tüm kainat, evrenler, yaratılmış olan her şeyi içine alan büyük siklustayız demiştim.

Kıyametin alametleri bize öğretilmişti, ayaklar baş olacak, zina – bina artacak. O yüzden Türkiye’yi ben biraz da Sodome ve Gomore’ ya da benzetiyorum. Kıyamet öncesi son sapkınlıklar.

Mars ile ilgili yazımı okuduysanız, evrim programında savaşçı karıncaların  geri kaldığından, peygamber develerinin de aşama yapıp bir üst boyuta geçtiğinden bahsetmiştim. Bazılarımız o yüzden yüzyıllar öncesinin özlemiyle yaşıyor.

Dünyamız 4. Boyuttan, 5. Boyuta yapısal olarak 2014 sonuna kadar geçecek. Bazı iri taşları da 4. Boyutta bırakacağız. Geçtikten sonra dertler bitiyor mu derseniz?

Maalesef!... Bu sefer başka taşlar, eğrelti otları yolumuza çıkacak. 

İnsanlık; din, dil, ırk mezhep, cinsiyet ayırımı yapmayacak, ortak bilinç  seviyene gelinceye kadar eleklerin telleri iri taşları temizleyecek. 2300 lere kadar bu şekilde devam ediyor. Sonrası Altın Çağ.

Ortak bilinç seviyesini ne kadar erken yakalanır ise evrim basamaklarının zor yolları da o kadar kolay atlatılacağı kanaatindeyim. Aksi taktirde çok zor  günler dünyayı bekliyor.

O yüzden, şu anki kaba madde formumuzda bilinç ve kaba madde evrimlerimizi bir an evvel tamamlayıp, Altın Çağ’a kadar olan ara dönemde dünyaya gelmemize ihtiyaç kalmaması en ideali.

Yolunuz Her Daim Işık ile Aydınlansın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder